7 Kasım 2017 Salı

Grebbestad, Fjallbacka, Smögen, Lysekil - İSVEÇ


İsveç’in batı kıyısındaki Grebbestad’dan başlayıp, Fjallbacka ardından Smögen ve Lysekil kasabalarını kapsayan rotayı, benim gözümle beraber gezeceğiz.
Grebbestad, Fjallbacka Smögen ve Lysekil balıkçı köyleri,  İsveç’in batısındaki kıyı şeridine kurulmuş. Köyler kıyı boyunca binlerce Pastoral adalar olarak tanımlanan doğa harikası adalara sahip. Bu bölgelere gelen turistlerin muhakkak ziyaret ettiği adalara, teknelerle turlar düzenleniyor. Fotoğraf çekimi için inanılmaz güzellikteki bir coğrafyaya sahip olan adalara, maalesef gidemedim.

Birçok eski evin korunmuş ve hala kullanılıyor olması, Grebbestad‘ı görülmeye değer yapıyor. Ayrıca temiz havası ve sakinliği ile insana güzel duygular yaşatıyor.
UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilen kale ve Demir Çağı mezarlar, antik çağlardan beri Avrupa'daki insanların yaşam ve inançlarını gösteren eserler ve kaya oymaları kalıntıları, Grebbestad sınırları içerisindeki bu bölgede yer alıyor.
Batı sahilleri boyunca yazlıkların olduğu bu köylerde, yaz nüfusu kış mevsimine oranla 10 kat artıyormuş.

Limanda bulunan yüzlerce şık ve modern tekne sahiplerinin çoğunlukla Norveç halkı olduğunu gördüm. Norveçliler ülkenin güneyinde yer alan sınır komşusu Grebbestad’a, yaz tatillerini geçirmek üzere geliyorlarmış. Bu kıyı sahil köylerini ziyaret eden turistler için çamur ve yosun banyosu en sevdikleri aktivitelermiş. Grebbestad inanılmaz canlı bir balıkçı kasabası. Sahildeki butikler, restoranlar ve kafeler cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Her yıl çoğunlukla Temmuz ayında ve yıl boyunca düzenlenen festivallere, dünyanın dört bir yanından turistler katılıyormuş. 
Grebbestad’da, rüzgârlı bir hava tarafından karşılandık. Genelde fazlaca rüzgârlı bir bölge olduğunu, iliklerimize kadar  üşüyünce anladık. Kasabadaki  insanların üzerinde, Temmuz ayı olmasına rağmen, yağmur rüzgâr ve soğuk geçirmeyen özel üretilmiş çok şık giysiler dikkatimi çekti. Ben de,  herhangi bir mağazaya girip hayatımda hiçbir kıyafete vermeyeceğim parayı vererek, bir yağmurluk aldım. Tesadüfen aldığım yağmurluk meğer dünyaca ünlü İsveçli bir spor giyim markasının, kış koşullarına en uygun teknoloji ile üretilmiş ürünlerinden biriymiş ve gördüm ki herkes katalog kapağından fırlamış gibi bu markadan giyinmiş.

Yağmurluk içindeki sıcaklık ile dışındaki sıcaklığı dengeleyerek  hemen çalışmaya başladı. Marka dağcılık, yelken, balıkçılık, koşu, bisiklet, kayak sporları için binbir çeşit özel giysiler üretiyor. Diyeceğim o ki, Grebbestad’a gelince muhakkak bu ürünlerin hepsinin bir arada bulunduğu,  fabrika satış mağazasını gezin.

İsveç'te tüketilen tüm ıstakozların yarısı, Grebbestad’da yakalıyormuş. Bunun yanında İstiridye  denince akıllara Grebbestad sahil köyü gelirmiş.  Yine midye ve yengeç de bu bölgeyi çevreleyen sularda hasat edilirmiş. Kısacası İsveç’in batı sahilleri, kabuklu deniz hayvanları cennetiymiş.

Bu sahil balıkçı köylerinde, deniz mahsulleri safarileri özellikle istiridye yakalama safarileri düzenleniyor. Grebbestad’da istiridye yakalama safarilerine katılmak için olsa gerek, liman bayağı kalabalıktı. Bu safarilere katılanlara oldukça uzmanlık isteyen, kusursuzca istiridye açma yöntemlerini öğretiyorlar. Hatta İstiridye açma dünya kupası adında yarışma düzenleniyor. Bu yarışmada 2 dakika 45 saniyede, 30 istiridye açarak dünya üçüncülüğü alan kişi, deniz mahsulleri safarilerini organize eden şirketin sahibi.  Bu mutfak safarilerinde, kabuklu deniz hayvanlarını konuklarına yakalatıp, teknede Grebbestad usulü pişirip ya da çiğ olarak hep beraber teknede ziyafet çekilir. İstiridye çiğ tüketilen ve çiğnemeden yutulması gereken bir deniz kabuklusu. Önce İstiridye avuç içine alınıp, sivri bir bıçakla iki kabuğun arasından bir çatlağa sokup, bastırarak açılıyor. Sonra eti kabuğundan ayırıp, çiğ olarak ağızdan aşağıya doğru Kaydırılıp, kesinlikle çiğnemeden dil ve damak arasında ezilip, yutulması gerekiyor. 
Yerleşim yerleri arasındaki yolları kullanarak o köyden başka bir köye sakin ve seyirlik manzaralar eşliğinde Fjallbacka’ya ulaştık. Grebbestad’dan Fjallbacka arası araba ile yaklaşık 15 km. mesafede.
Arama motorlarından Fjallbacka diye tarama yaptığımda karşıma pitoresk turizm beldesi tanımı çıktı. Pitoresk durumu ve görünüşü, resmi yapılmaya değer olan görüntüler için kullanılıyormuş. Yani Fjallbacka köyü, kendi kültürünü ve mimarisini yansıtan güzeller güzeli bir yerleşim alanı. 
Katıksız bir doğa güzelliğe, resimsi ve göz alıcı bir manzaraya sahip Fjallbacka balıkçı köyü, onyedinci yüzyılda kayalık bir tepenin eteklerine kurulmuş. Yüzlerce güzel küçük adalar ile çevrili köy, yaz aylarında yat ve yelkenli turizm endüstrisinin düzenlediği kayak, bisiklet veya tekne gezileri gibi eğlenceli etkinlikleri sayesinde birçok turist tarafından ziyaret ediliyor. 
İsveç’in batı kıyısının temiz sularında yetişen deniz ürünleri, yaklaşık 8.000 adası ve denizde yapılan etkinlikler, Fjallbacka balıkçı köyünü ön plana çıkartıyor.
İsveçli batı kıyısı, balıkçılık dönemini çok büyük kutlamalarla başlatırmış. Bu bölgede özellikle kutlama dönemlerinde istiridye, ıstakoz, karides, midye, kerevit gibi kabuklu deniz ürünleri yakalama safarileri en popüler etkinliklerdenmiş.
Dünyanın en büyük kadın film yıldızlarından biri olarak kabul edilen Ingrid Bergman, yazlarını ailesi ile birlikte Fjallbacka’da geçirirmiş. Meydanda bulunan Ingrid Bergman’a ait bronz heykel, ölümünden sonra ailesi tarafından Fjallbacka köyüne bağışlanmış.

Dünyanın en büyük kadın film yıldızlarından biri olarak kabul edilen Ingrid Bergman’ın, en güzel fotoğrafları da heykelin bulunduğu meydanda sergileniyor. Tüm zamanların en iyi aşk filmi seçilen Kazablanka'daki oyunculuğu ile beni duygusallığın doruğuna çıkaran Ingrid Bergman’a, saygılarımı sunuyorum. Ayrıca Gaslight ve Anastasia filmleriyle  iki kez en İyi Kadın Oyuncu, Orient Express Murder  filminde de yardımcı kadın oyunculuğu ile toplam üç kez  Oscar aldı.
Fjallbacka’da meydana ve en işlek caddeye, Ingrid Bergman adı verilmiş. Bergman’ın en sevdiği Mandelberg tatlısı da caddedeki pastanede satılıyor. Nasıl bir tatlıymış deneyelim bakalım diyerek satın aldığım Mandelberg, meğer bizim yumurta akı, şeker ve bademle yaptığımız bezenin aynısıymış.
  Küçük, rengarenk şirin evleri ile zengin mimari pozlar veren, Fjallbacka yerleşim yerleri.
 Fjallbacka’da 18. ve 19. yüzyıla ait deniz kıyısındaki eski evler, günümüzde de kullanılıyor.
Fjallbacka uluslararası en çok satan suç romanı yazarı Camilla Lackberg’in, büyüdüğü kasaba. Camilla, tüyler ürpertici cinayetlerin senaryolarında mekân olarak büyüdüğü yer olan, Fjallbacka’yı kullanmış. Yazarın romanlarını okuyan turistler, kitap ile ilişkili olan yerleri görmek için Camilla Lackberg temalı rehberli turlara katılıyorlar.
 Fjallbacka'daki tarihi evler gibi modern evler de oldukça estetik.
Fjallbacka’dan ayrılıp, Hamburgsund – Uleberg - Vajern üzerinden yaklaşık 40 dakika mesafedeki Smögen’e ulaştık.
 Smögen’i gezmek için Ağustos başından Temmuz sonuna kadar olan 2 aylık süre iklim, festivaller ve deniz temalı tüm etkinliklere katılma açısından en uygun zaman. 
Bir zamanlar küçük, şirin kendi halinde bir balıkçı köyü olan Smögen, şimdi bölgenin en hareketli balıkçı kasabalarından birisi olmuş.
1600–1700 tarihlerinden kalan küçük ahşap evler, günümüzde de yazlık ev olarak kullanılıyor.
Smögen’in en ünlü sosyalleşme alanlarından biri, bu tahta iskele.
 
Smögen, kıyı şeridi boyunca uzanan 600 metre uzunluğundaki tahta iskelesi ile ünlü. 19’uncu yüzyılda küçük teknelerin yanaştığı kısa iskele, 1950 yılında uzatılmış.
 Tahta iskele kenarındaki küçük renkli ahşap evler, zamanla yerini mağazalara, kafelere ve barlara bırakmış. Festival ve etkinliklerin çoğu bu tahta iskele üzerinde gerçekleşiyor.
Fotoğraflarımdaki evlerin kırmızısı dikkatinizi çekmiştir. İsveçliler yazlıklarını, şehir binalarını, devlet yapılarını, balıkçı barınaklarını yüzyıllardır hep bu kırmızı ile boyamışlar ve hala da boyamaya devam ediyorlar. Günümüzde kırmızı ev cephesi, İsveç’in tipik bir simgesi olmuş. Falu kırmızısı boyalı evler, 17. yüzyılda servet ve statünün bir göstergesiymiş. İsveç evlerinin kırmızıya boyanmasının nedeni, Falun şehrindeki Büyük Bakır Dağı'nın Madeni. Yani bakır madeninin yan ürünü olan Falun madeni. Bakır içerikli bir boya olan falun’un  en önemli özelliği renk pigmentinin kırmızı olması, ucuz ve bol bulunması,  ahşap dış cephe malzemesine uyumlu olması ve iyi bir koruma yaratması. Falu kırmızısının binlerce yıldır kullanılması ve İsveç’in ulusal rengi olarak benimsenmesi işte bu nedenlerden.  10. yüzyıldan beri faaliyette olan falun madeni, 1992'ye kapatılmış ve UNESCO Dünya Mirasları Listesine alınmış.
Deniz sezonunda sayısız lüks yat ve tekneler, üçer dörder sıralar halinde iğne atsan yere düşmez misali Smögen limanını doldurmuş. Liman, zamanla İsveç ve Norveçli jet sosyetesinin, yatlarında parti vermek ve su sporları yapmak için bekleştikleri en popüler yer haline gelmiş.
 Bu kadar lüks yat ve tekneyi bir arada gördüğüm Smögen limanında, yüzlerce turist gibi bizde iskeleden, yatlarda eğlenen insanları seyrederek zaman geçirdik.
 
Balıkçı barınakları.
 Smögen, şık bir tatil yeri olmasının yanı sıra İsveç’in büyük balık pazarından biri de burada bulunuyor. Balık, karides, ıstakoz ve diğer deniz ürünleri ile ünlü bir sahil kasabası. Diğer batı sahillerinde olduğu gibi Smögen’de de balıkçı tekneleri tarafından, balık safari gezileri düzenleniyor. Gezi boyunca dalış yapma, balık, yengeç ve ıstakoz yakalama gibi su etkinlikleri düzenleniyor. Denizden taze yakalanmış ürünler, teknede pişirilip afiyetle yeniyor.


 Denizin içinde her yerdeler.
Batı sahilinde yengeç safarisi hazirandan eylüle, ıstakoz safarileri eylül - aralık ayları arasında, istiridye safarileri ise tüm yıl boyunca düzenleniyormuş.  
Bizim gibi tekne safarilerine zamanı olmayan turistler için sahildeki restoranlarda, çok çeşitli deniz ürünlerini tatmak mümkün.

Dünyada kabuklu deniz hayvanlarının en iyileri İsveç’in batı sahilinde yakalanırmış. Soğuk ve temiz okyanusun sunduğu tüm deniz ürünlerini burada tatmak ve yemek mümkün. Restoranlarda mevsimi olmadığı için olsa gerek Istakoz göremedim. Merak ettiğim konulardan birisi ıstakozu canlı canlı kaynar suya atınca gerçekten çığlık atıyor mu? Canlı olarak kaynar suya atıldığı yetmiyormuş gibi bir de 15 dakika buzun üzerinde bekletiyorlarmış. Neymiş ıstakozların beyni yokmuş, acıyı hissetmezlermiş. Çığlık atamazlarmış çünkü ses telleri yokmuş. Çığlık sesi, ıstakozun kabuğundaki çatlaklardan çıkan buharın sesiymiş. Istakoz çok lezzetli bir deniz kabuklusuymuş ama olsun yemeyiverelim, yazık o ıstakozcuklara!..
 Lysekil ormanlar, dağlar, kayalıklar ve birçok takımada ile çevrili harika bir yaz kasabası. İsveç’in diğer batı kıyıları gibi Lysekil’de, tatil yapmak için yazlıkçıların tercih ettiği turizm merkezlerinden.
Biz Lysekil’i fazla gezemedik ama gidecek olanlar için; tunç çağından kalan kaya oymalarını, 1901 yıllarına ait Lysekil Kilisesini, birkaç yüzyıl öncesi eski ve bozulmamış Lysekil mahallelerini, Botanik bahçelerini ve hayvanat bahçelerini gezebilir. Ayrıca deniz evi diye adlandırılan çok sayıda farklı hayvan ve balıkların yaşadığı akvaryum görülmesi gereken yerlerinden.

Tabii ki zaman olursa, Gullholmen,  Käringön, Corn Islands  gibi çeşitli takımadalara, tekne gezileri yapılabilir.

Başka gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın. 

Benim gözümle zuhal Şen