İsveç’in
batı kıyısındaki Grebbestad’dan başlayıp, Fjallbacka ardından Smögen ve Lysekil
kasabalarını kapsayan rotayı, benim gözümle
beraber gezeceğiz.
Grebbestad,
Fjallbacka Smögen ve Lysekil balıkçı köyleri,
İsveç’in batısındaki kıyı şeridine kurulmuş. Köyler kıyı boyunca binlerce
Pastoral adalar olarak tanımlanan doğa harikası adalara sahip. Bu bölgelere
gelen turistlerin muhakkak ziyaret ettiği adalara, teknelerle turlar
düzenleniyor. Fotoğraf çekimi için inanılmaz güzellikteki bir coğrafyaya sahip olan adalara, maalesef gidemedim.
Birçok eski
evin korunmuş ve hala kullanılıyor olması, Grebbestad‘ı görülmeye değer
yapıyor. Ayrıca temiz havası ve sakinliği ile insana güzel duygular yaşatıyor.
UNESCO
tarafından Dünya Mirası ilan edilen kale ve Demir Çağı mezarlar, antik
çağlardan beri Avrupa'daki insanların yaşam ve inançlarını gösteren eserler ve kaya oymaları kalıntıları, Grebbestad sınırları içerisindeki bu bölgede yer alıyor.
Batı sahilleri
boyunca yazlıkların olduğu bu köylerde, yaz nüfusu kış mevsimine oranla 10 kat
artıyormuş.
Limanda bulunan yüzlerce şık ve modern tekne sahiplerinin
çoğunlukla Norveç halkı olduğunu gördüm. Norveçliler ülkenin güneyinde yer alan
sınır komşusu Grebbestad’a, yaz tatillerini geçirmek üzere geliyorlarmış. Bu kıyı
sahil köylerini ziyaret eden turistler için çamur ve yosun banyosu en
sevdikleri aktivitelermiş. Grebbestad inanılmaz canlı bir balıkçı kasabası.
Sahildeki butikler, restoranlar ve kafeler cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Her yıl çoğunlukla Temmuz ayında ve yıl boyunca düzenlenen festivallere, dünyanın dört bir yanından
turistler katılıyormuş.
Grebbestad’da, rüzgârlı bir hava tarafından karşılandık. Genelde fazlaca rüzgârlı bir bölge
olduğunu, iliklerimize kadar üşüyünce anladık. Kasabadaki insanların üzerinde,
Temmuz ayı olmasına rağmen, yağmur rüzgâr ve soğuk geçirmeyen özel üretilmiş çok şık giysiler dikkatimi çekti. Ben de, herhangi bir mağazaya girip hayatımda hiçbir kıyafete vermeyeceğim parayı vererek, bir yağmurluk aldım.
Tesadüfen aldığım yağmurluk meğer dünyaca ünlü İsveçli bir spor giyim
markasının, kış koşullarına en uygun teknoloji ile üretilmiş ürünlerinden
biriymiş ve gördüm ki herkes katalog kapağından fırlamış gibi bu markadan giyinmiş.
Yağmurluk içindeki sıcaklık ile dışındaki sıcaklığı dengeleyerek hemen çalışmaya
başladı. Marka dağcılık, yelken,
balıkçılık, koşu, bisiklet, kayak sporları için binbir çeşit özel giysiler üretiyor. Diyeceğim o ki, Grebbestad’a gelince muhakkak bu ürünlerin hepsinin bir arada bulunduğu, fabrika satış mağazasını gezin.
İsveç'te tüketilen
tüm ıstakozların yarısı, Grebbestad’da yakalıyormuş. Bunun yanında İstiridye denince akıllara Grebbestad sahil köyü gelirmiş. Yine midye ve yengeç de bu bölgeyi
çevreleyen sularda hasat edilirmiş. Kısacası İsveç’in batı sahilleri, kabuklu deniz
hayvanları cennetiymiş.
Bu sahil
balıkçı köylerinde, deniz mahsulleri safarileri özellikle istiridye yakalama
safarileri düzenleniyor. Grebbestad’da istiridye yakalama safarilerine
katılmak için olsa gerek, liman bayağı kalabalıktı. Bu safarilere katılanlara
oldukça uzmanlık isteyen, kusursuzca istiridye açma yöntemlerini
öğretiyorlar. Hatta İstiridye açma dünya kupası adında yarışma
düzenleniyor. Bu yarışmada 2 dakika 45 saniyede, 30 istiridye açarak dünya
üçüncülüğü alan kişi, deniz mahsulleri safarilerini organize eden şirketin
sahibi. Bu mutfak safarilerinde, kabuklu deniz hayvanlarını konuklarına
yakalatıp, teknede Grebbestad usulü pişirip ya da çiğ olarak hep beraber
teknede ziyafet çekilir. İstiridye çiğ tüketilen ve çiğnemeden yutulması
gereken bir deniz kabuklusu. Önce İstiridye avuç içine alınıp, sivri bir bıçakla
iki kabuğun arasından bir çatlağa sokup, bastırarak açılıyor. Sonra eti
kabuğundan ayırıp, çiğ olarak ağızdan aşağıya doğru Kaydırılıp, kesinlikle çiğnemeden
dil ve damak arasında ezilip, yutulması gerekiyor.
Yerleşim
yerleri arasındaki yolları kullanarak o köyden başka bir köye sakin ve seyirlik
manzaralar eşliğinde Fjallbacka’ya ulaştık. Grebbestad’dan Fjallbacka arası araba
ile yaklaşık 15 km .
mesafede.
Arama
motorlarından Fjallbacka diye tarama yaptığımda karşıma pitoresk turizm
beldesi tanımı çıktı. Pitoresk durumu ve görünüşü, resmi yapılmaya değer olan
görüntüler için kullanılıyormuş. Yani Fjallbacka köyü, kendi kültürünü ve mimarisini
yansıtan güzeller güzeli bir yerleşim alanı.
Katıksız
bir doğa güzelliğe, resimsi ve göz alıcı bir manzaraya sahip Fjallbacka
balıkçı köyü, onyedinci yüzyılda kayalık bir tepenin eteklerine kurulmuş. Yüzlerce
güzel küçük adalar ile çevrili köy, yaz aylarında yat ve yelkenli turizm
endüstrisinin düzenlediği kayak, bisiklet veya tekne gezileri gibi eğlenceli etkinlikleri
sayesinde birçok turist tarafından ziyaret ediliyor.
İsveç’in batı kıyısının
temiz sularında yetişen deniz ürünleri, yaklaşık 8.000 adası ve denizde yapılan
etkinlikler, Fjallbacka balıkçı köyünü ön plana çıkartıyor.
İsveçli
batı kıyısı, balıkçılık dönemini çok büyük kutlamalarla başlatırmış. Bu bölgede
özellikle kutlama dönemlerinde istiridye, ıstakoz, karides, midye, kerevit gibi
kabuklu deniz ürünleri yakalama safarileri en popüler etkinliklerdenmiş.
Dünyanın en
büyük kadın film yıldızlarından biri olarak kabul edilen Ingrid Bergman,
yazlarını ailesi ile birlikte Fjallbacka’da geçirirmiş. Meydanda bulunan Ingrid
Bergman’a ait bronz heykel, ölümünden sonra ailesi tarafından Fjallbacka köyüne
bağışlanmış.
Dünyanın en
büyük kadın film yıldızlarından biri olarak kabul edilen Ingrid Bergman’ın, en
güzel fotoğrafları da heykelin bulunduğu meydanda sergileniyor. Tüm zamanların
en iyi aşk filmi seçilen Kazablanka'daki oyunculuğu ile beni duygusallığın
doruğuna çıkaran Ingrid Bergman’a, saygılarımı sunuyorum. Ayrıca Gaslight ve
Anastasia filmleriyle iki kez en İyi Kadın Oyuncu, Orient Express
Murder filminde de yardımcı kadın oyunculuğu ile toplam üç kez Oscar
aldı.
Fjallbacka’da meydana ve en işlek caddeye, Ingrid
Bergman adı verilmiş. Bergman’ın en sevdiği Mandelberg tatlısı da caddedeki
pastanede satılıyor. Nasıl bir tatlıymış deneyelim bakalım diyerek satın aldığım
Mandelberg, meğer bizim yumurta akı, şeker ve bademle yaptığımız bezenin aynısıymış.
Küçük, rengarenk şirin evleri ile zengin mimari pozlar veren, Fjallbacka yerleşim yerleri.
Fjallbacka’da
18. ve 19. yüzyıla ait deniz kıyısındaki eski evler, günümüzde de kullanılıyor.
Fjallbacka uluslararası en çok satan suç romanı yazarı Camilla Lackberg’in, büyüdüğü kasaba.
Camilla, tüyler ürpertici cinayetlerin senaryolarında mekân olarak büyüdüğü yer olan, Fjallbacka’yı kullanmış. Yazarın romanlarını okuyan turistler, kitap ile
ilişkili olan yerleri görmek için Camilla Lackberg temalı rehberli turlara
katılıyorlar.
Fjallbacka'daki tarihi evler gibi modern evler de oldukça estetik.
Fjallbacka’dan
ayrılıp, Hamburgsund – Uleberg - Vajern üzerinden yaklaşık 40 dakika mesafedeki
Smögen’e ulaştık.
Smögen’i
gezmek için Ağustos başından Temmuz sonuna kadar olan 2 aylık süre iklim,
festivaller ve deniz temalı tüm etkinliklere katılma açısından en uygun zaman.
Bir
zamanlar küçük, şirin kendi halinde bir balıkçı köyü olan Smögen, şimdi
bölgenin en hareketli balıkçı kasabalarından birisi olmuş.
1600–1700
tarihlerinden kalan küçük ahşap evler, günümüzde de yazlık ev olarak
kullanılıyor.
Smögen’in
en ünlü sosyalleşme alanlarından biri, bu tahta iskele.
Smögen, kıyı
şeridi boyunca uzanan 600
metre uzunluğundaki tahta iskelesi ile ünlü. 19’uncu
yüzyılda küçük teknelerin yanaştığı kısa iskele, 1950 yılında uzatılmış.
Fotoğraflarımdaki
evlerin kırmızısı dikkatinizi çekmiştir. İsveçliler yazlıklarını, şehir
binalarını, devlet yapılarını, balıkçı barınaklarını yüzyıllardır hep bu
kırmızı ile boyamışlar ve hala da boyamaya devam ediyorlar. Günümüzde kırmızı
ev cephesi, İsveç’in tipik bir simgesi olmuş. Falu kırmızısı boyalı evler, 17.
yüzyılda servet ve statünün bir göstergesiymiş. İsveç evlerinin kırmızıya
boyanmasının nedeni, Falun şehrindeki Büyük Bakır Dağı'nın Madeni. Yani bakır
madeninin yan ürünü olan Falun madeni. Bakır içerikli bir boya olan falun’un
en önemli özelliği renk pigmentinin kırmızı olması, ucuz ve bol
bulunması, ahşap dış cephe malzemesine uyumlu olması ve iyi bir
koruma yaratması. Falu kırmızısının binlerce yıldır kullanılması ve İsveç’in
ulusal rengi olarak benimsenmesi işte bu nedenlerden. 10. yüzyıldan beri faaliyette olan falun madeni, 1992'ye kapatılmış ve UNESCO Dünya Mirasları Listesine alınmış.
Deniz
sezonunda sayısız lüks yat ve tekneler, üçer dörder sıralar halinde iğne atsan
yere düşmez misali Smögen limanını doldurmuş. Liman, zamanla İsveç ve Norveçli
jet sosyetesinin, yatlarında parti vermek ve su sporları yapmak için
bekleştikleri en popüler yer haline gelmiş.
Bu kadar
lüks yat ve tekneyi bir arada gördüğüm Smögen limanında, yüzlerce turist gibi bizde
iskeleden, yatlarda eğlenen insanları seyrederek zaman geçirdik.
Balıkçı barınakları.
Smögen, şık
bir tatil yeri olmasının yanı sıra İsveç’in büyük balık pazarından biri de
burada bulunuyor. Balık, karides, ıstakoz ve diğer deniz ürünleri ile ünlü bir
sahil kasabası. Diğer batı sahillerinde olduğu gibi Smögen’de de balıkçı
tekneleri tarafından, balık safari gezileri düzenleniyor. Gezi boyunca dalış yapma, balık, yengeç ve ıstakoz yakalama gibi su etkinlikleri düzenleniyor. Denizden
taze yakalanmış ürünler, teknede pişirilip afiyetle yeniyor.
Denizin içinde her yerdeler.
Batı
sahilinde yengeç safarisi hazirandan eylüle, ıstakoz safarileri eylül -
aralık ayları arasında, istiridye safarileri ise tüm yıl boyunca düzenleniyormuş.
Bizim gibi tekne safarilerine zamanı olmayan
turistler için sahildeki restoranlarda, çok çeşitli deniz ürünlerini tatmak mümkün.
Dünyada
kabuklu deniz hayvanlarının en iyileri İsveç’in batı sahilinde yakalanırmış.
Soğuk ve temiz okyanusun sunduğu tüm deniz ürünlerini burada tatmak ve yemek
mümkün. Restoranlarda mevsimi olmadığı için olsa gerek Istakoz göremedim. Merak
ettiğim konulardan birisi ıstakozu canlı canlı kaynar suya atınca gerçekten
çığlık atıyor mu? Canlı olarak kaynar suya atıldığı yetmiyormuş gibi bir de 15
dakika buzun üzerinde bekletiyorlarmış. Neymiş ıstakozların beyni yokmuş, acıyı
hissetmezlermiş. Çığlık atamazlarmış çünkü ses telleri yokmuş. Çığlık sesi,
ıstakozun kabuğundaki çatlaklardan çıkan buharın sesiymiş. Istakoz çok lezzetli
bir deniz kabuklusuymuş ama olsun yemeyiverelim, yazık o ıstakozcuklara!..
Lysekil
ormanlar, dağlar, kayalıklar ve birçok takımada ile çevrili harika bir yaz kasabası.
İsveç’in diğer batı kıyıları gibi Lysekil’de, tatil yapmak için yazlıkçıların
tercih ettiği turizm merkezlerinden.
Biz Lysekil’i
fazla gezemedik ama gidecek olanlar için; tunç çağından kalan kaya oymalarını,
1901 yıllarına ait Lysekil Kilisesini, birkaç yüzyıl öncesi eski ve bozulmamış Lysekil
mahallelerini, Botanik bahçelerini ve hayvanat bahçelerini gezebilir. Ayrıca
deniz evi diye adlandırılan çok sayıda farklı hayvan ve balıkların yaşadığı
akvaryum görülmesi gereken yerlerinden.
Tabii ki zaman olursa, Gullholmen, Käringön, Corn Islands gibi
çeşitli takımadalara, tekne gezileri yapılabilir.
Başka
gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın.
Benim
gözümle zuhal Şen