Danimarka'nın başkenti Kopenhag’ı, benim gözümle gezmeye ne
dersiniz?
Danimarka
çevresinde yüzlerce adaya sahip olan, Jutland Yarımadası üzerine kurulmuş bir
ülke. Başkenti Kopenhag, yarımadanın en büyük adası olan Sjelland Adasında yer alır.Danimarka’nın, kara bağlantısı sadece Almanya’dan.
Kopenhag’a, İsveç’in Malmö şehrinden E20 karayolunu takip edip, devamında
Kopenhag bağlantısını sağlayan Oresund köprüsünü kullanarak geldik.
Mühendislik
harikası Oresund köprüsü, Danimarka ile İsveç’i hem karayolu hem de
demiryoluyla birbirine bağlıyor.
Üsten araba
trafiğinin, alttan da demir yolunun aktığı 16 km . lik Oresund köprüsü
üzerinden muhteşem manzarayı izleyerek geçtik. Malmö, Kopenhag arasında gidip- gelirken denizin altına doğru yok olan ve bir anda denizin içinden karınca gibi
çıkan araçları görmek insanı hayrete düşürüyor.
Oresund
köprüsü belgesellerinden izlediğim kadarıyla, Malmö tarafında ayaklar üzerinde
ilerleyen köprünün, Kopenhag karasına bağlantısı denizin altına yapılan tünelle
sağlanmış.
Köprünün
inşaatı sırasında takdire şayan dev tünel blokların denize taşınması daha
sonrasında da denize batırılması gibi birçok zorlukların çözümünde
geliştirdikleri inanılmaz teknikleri,
https://www.youtube.com/watch?v=5GlvR37ZhT8 adresinden izleyebilirsiniz.
Kopenhag,
diğer kuzey ülkelerine göre daha ılıman bir iklime sahip olsa da, kışları az
güneşli ve soğuk bir ülke. Yıl boyunca yağışlı gün sayısı ortalama 150 gün
civarında. İnsan mutluluğunu yükselten en önemli faktörün iklim olduğunu
düşündüğümüzde, Danimarkalıların mutlu olması için fazla bir şansları yok gibi
görünse de, Birleşmiş Milletlerin 156 ülke içinde yaptığı mutluluk
araştırmasında Danimarka, mutlu ve huzurlu ülke sıralamasında ilk sırada yer
alıyormuş. Meğer mutluluk kriteri demokrasi, özgürlük,
güven, sosyal güvence, sivil toplum ve iş ortamıymış. İnsanlar adaletin
karşısında eşit olduğunda, düşündüğünü konuşabildiğinde, kendini güvende
hissettiğinde, iş ortamında güle oynaya çalıştığında iklime filan pek
takılmıyormuş.
Danimarka
coğrafya olarak düz bir ülke. En yüksek noktası deniz seviyesinden sadece
170,77 metre yüksekteki Yding Skovhoj tepesi.
Danimarka'da kayın
ve meşe ağacı ormanları, maden olarak da porselen kili, tuğla yapımında
kullanılan kil, granit ve tebeşir yatakları mevcut. Ayrıca hayvancılık ve
balıkçılık çok gelişmiş. Dolayısıyla et, süt ve süt ürünleri bakımından
markalaşmış bir ülke.
Danimarka, kendi iklimlerinden enerji üretmeyi başarmış bir ülke. Güneş ve rüzgardan en
fazla seviyede yarar sağlamak amacı ile denize rüzgargülü tarlaları kurmuş.
Denizin üzerine kurulmuş yüzlerce rüzgargülleri, kollarını açmış harıl harıl
elektrik üretiyor. Danimarka’nın hedefi, 2020’den daha önce elektrik ihtiyacını
yenilenebilir kaynaklardan üretmekmiş.
Bugün
Kopenhag halkının %50’si sağlık ve çevreciliğin sembolü olarak gördüğü
bisikleti, ulaşım aracı olarak kullanıyor. İnsanların alternatif ulaşım
araçlarına yönelme isteği sayesinde, yönetimler şehri insanlar için tasarlayarak,
çim yollardan rotalar oluşturmuşlar. Hatta siyasi partiler oy için bisikleti, seçim kampanyalarının konusu haline getirmişler.
Uluslararası Bisiklet Birliği'nin dünyanın
ilk bisiklet şehri olarak seçtiği Kopenhag'a, ilk kez gelen bir
ziyaretçi olarak ben de, yollarda gördüğüm bisiklet trafiğine çok şaşırdım.
Kopenhag’ı
gezmek için havanın geç kararması ve iklimin gezmeye daha müsait olası
nedeniyle, Nisan - Ekim aralığı en uygun dönem. Biz gittiğimizde Temmuz
ayıydı.
Andersen’in
heykeli.
Andersen’den
masallar. Çocuk olup da Andersen’in masalarını bilmeyen yoktur herhalde. Çünkü
kitapları İncil den sonra en fazla başka dillere çevrilen yazarmış.
İlkokulda ağlayarak okuduğum kibritçi kız, sonra küçük denizkızı, kurşun asker,
çirkin ördek yavrusu ve birçok severek okunan masallar, Kopenhaglı çocuk
edebiyatı ustası Andersen tarafından yazılmış. Andersen’in heykelinin ve
Kopenhag’ın önemli yapılarının bulunduğu caddenin adı da tabii ki Andersen
Caddesi.
Kopenhag’ı
hop-on hop-off otobüsleriyle, belediyenin hizmete sunduğu kiralık bisikletlerle
ya da tekne turları ile keşfetmek mümkün. Ayrıca 24- 48 ve 72 saatlik Kopenhag
kartı ile ücretsiz ulaşım araçları kullanarak, yine ücretsiz müze ziyaretleri
yapılabiliniyor.
6–7 saatte
yürüyerek gezmeyi planladığımız yürüyüşümüze Andersen bulvarından başlıyoruz.
Karşımıza çıkan ilk bina Glyptotek müzesi.
Ny
Carlsberg Glyptotek müzesi, ünlü Carlsberg birasının yaratıcısı Carl
Jacobsen’in kendisine ait olan modern ve antik koleksiyonlarından oluşuyor.
Müzede, dünyanın dört bir yanından gelen eski resim ve heykeller
sergileniyor. Sanat, tarih ve kültür ile ilgilenenler için eski resim ve
heykelleri, özellikle Yunan ve Roma döneminden mermer heykelleri, kabartmaları
ve Van Gogh gibi ünlü ressamların eserlerini görmek mümkün. Müzenin içerisine
girmedik. Çünkü bina iki katlı ve oldukça büyük, gezmek için en az yarım gün
lazım. Yunan ve Roma dönemlerine ait eserlerin çoğu zaten Türkiye’deki müzelerde
sergileniyor. O yüzden pek ilgimizi çekmedi.
Carlsberg Glyptotek
müzesinin bahçesinin dört bir tarafı heykellerle dolu. Aslı Paris Rodin
Müzesinde bulunan düşünen adam heykelinin bir kopyası, müzenin bahçesinde
sergileniyor. Auguste Rodin tarafından yapılan, felsefi düşünceyi
temsil eden heykelin, birçok ülkede kopyaları var.
Düşünen
adam heykelinin bir kopyasını, İstanbul Bakırköy ruh ve sinir hastanesinin
bahçesinde görmek mümkün. Yapım aşaması hikayesi oldukça ilginç
olan heykel, 1950'li yıllarda Başhekim Fahri Celal Göktulga tarafından
hastanede tedavi için yatan heykeltıraş Kemal Künmat' a yaptırılmış. Rica ile
yaptırılan heykel bitmek üzereyken heykeltıraş, "para isterim" demeye başlamış. O
dönemde bu türlü işlere devlet ödenek vermediği için para ödenememiş.
Heykeltıraş, heykelin çenesinin altına koyduğu kolunu yapmadan hastaneden
taburcu olmuş. Hastane bahçesinde uzun bir süre kolsuz kalan heykel, yine
hastanede tedavi gören bir hastaya, “heykeli tamamlarsan taburcu olursun” sözü
verilerek tamamlatılmış.
Tıvolı
bahçeleri, 1843 yılında Andersen Bulvarı üzerinde kurulmuş. Dünyanı en eski
eğlence parkı ve yine dünyanın en eski ahşap roller coasteri ile tanınıyor.
Nisan
ortasından Eylül ayı sonuna kadar açık olan Tıvolı’de, lunapark eğlencesinin
dışında çiçeklerle bezenmiş çok geniş yeşil alanlar, nehirler küçük göller
mevcut. Her gün değişik aktiviteler konserler, tiyatro gösterileri ve
canlı eğlenceler düzenleniyor.
Kırmızı
tuğlalı yapılar ile çevrili, belediye meydanı.
Meydana ismini veren belediye sarayı
binası, 1905 yılında inşa edilmiş. Belediye meydanı popüler bir mekan olduğu
için her an bir kutlama, gösteri veya canlı müzik dinletisine denk gelmek mümkün.
Belediye
binası, meclis binası, ulusal günlük gazete binası ve kentin en eski
otellerinden biri olan Palace Otel meydanın ünlü yapıları.
Belediye
meydanında Arzum tantuni büfesini görünce milliyetçilik damarımız kabardı. Allah'ım ne oluyor bize! Bizden bir şeyler! İçimizden bağıra
çağıra slogan atmak geliyor!.. Ama hepimizin bildiği tek slogan, “susma sustukça sıra
sana gelecek” o da bu ortama uymuyor:)) Galiba haberin etkisinden çıkamadık.
NTV spor haberden alıntı.
“17 Mayıs 2000 Galatasaray-Arsenal Uefa Kupası final maçına saatler kala Kopenhag’da taraftarlar arasında yine kavga çıktı. Taraftarların toplandığı Meydanda akşama doğru çıkan kavgada, şişeler ve sandalyeler havada uçuştu. Polis olaylara müdahele edemedi. İngilizler, Türk basın mensuplarına da saldırırdı. Olaylar birden başladı ve giderek yayıldı. Meydan tam anlamıyla savaş alanına döndü. Aralarında gazeteci Aykut Işıklar’ın da bulunduğu bazı taraftarların ağır yaralandığı iddia edildi.”
NTV spor haberden alıntı.
“17 Mayıs 2000 Galatasaray-Arsenal Uefa Kupası final maçına saatler kala Kopenhag’da taraftarlar arasında yine kavga çıktı. Taraftarların toplandığı Meydanda akşama doğru çıkan kavgada, şişeler ve sandalyeler havada uçuştu. Polis olaylara müdahele edemedi. İngilizler, Türk basın mensuplarına da saldırırdı. Olaylar birden başladı ve giderek yayıldı. Meydan tam anlamıyla savaş alanına döndü. Aralarında gazeteci Aykut Işıklar’ın da bulunduğu bazı taraftarların ağır yaralandığı iddia edildi.”
Christiansborg
Sarayı Danimarka Parlamentosunun, Başbakanlık ve Yargıtay binasının bulunduğu
bir kompleks.
Kocaman
avlusuyla Kopenhag’daki görkemli saraylardan bir tanesi olan Christiansborg
Sarayı, 2 kez büyük yangın geçirmiş. Yeniden inşa edilen sarayın son hali 1928
yılında yapılmış. Yangından sonra Amalienborg Sarayı’na taşınan kraliyet
ailesi, Christiansborg Sarayı’nı yabancı elçileri ağırlamak, çeşitli davetler
vermek ve kutlamalar yapmak için kullanıyormuş.
Christiansborg
Sarayı’nın kulesi, 106 metre yüksekliği ile Kopenhag’ın en uzun kulesi unvanına
sahip. Pazartesi dışında diğer günler ziyaret açık ve çıkışlar ücretsiz. Kule, Kopenhag manzarasını seyretmek ve fotoğraf çekmek isteyenler için çok ideal bir
konumda.
Dünyadaki en
eski krallıklardan biri olan Danimarka krallığının şu anki hükümdarı, 1972 yılında başa gelen Kraliçe Margrethe.
İnternet
gazetelerinden okuduğum bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum :))
Kraliçe
Margrethe, Christiansborg Sarayı’nda verdiği yılbaşı kutlamasında birçok ülkenin
büyükelçilerini davet etmiş. Davette, kalabalık misafirler için her şey en ince
ayrıntısına kadar düşünülmüş. Büyükelçiler ve çok önemi kişiler, üzerine
dikilmiş kusursuz kıyafetler ile kraliçeyi beklemek üzere salonda yerlerini
almışlar. Danimarka Kraliçesi Margrethe saraya geldi haberi üzerine konuklar,
kendisini selamlamak için sıraya girmişler.
Fakat
o da ne! Kraliçe ayağında kocaman kar botları ile salona girmiş ve bütün gece
kar botları ile oturmuş. Protokollerde görgü ve nezaketin mutlaka uyulması gereken
kurallar olduğunu bilen misafirler, bu kaba görüntünün karşısında çok şaşırmışlar. Margrethe’nin bu davranışını saygısızlık ve değer vermeme olarakyorumladıkları için yüzleri düşmüş. :)) Haklılar tabii ki! Kim bilir belki de o gece şık olmak
için “ne giyeceğim ben ” krizine girdiler. Daha sonraki günlerde bu olay
basında fazlaca konu edilince saray, “Kraliçe ayaklarını üşütmekten korktuğu
için kar botlarını çıkarmak istemedi “ diye bir açıklama yapmak zorunda
kalmış.
Kopenhag'ın
en çekici bölgesi Nyhavn.
Renkli güzel
binalardan oluşan Nyhavn, Kopenhag’ın bir numaralı turistik bölgesi. Bölgeye
ismini veren Nyhavn, denize bağlanan kanalın adı. Kanal denizcilerin
getirdikleri malları şehrin içine kolayca sokabilmeleri için 1670 yılında
İsveçli mahkumlara kazdırılmış.
1980
yıllarına kadar Nyhavn kanal bölgesi, denizcilerin içki içip eğlendiği güvenli
olmayan eğlence alanıymış. Şimdi Michelin yıldızlı restoranların, barların
kafelerin olduğu lüks bölge haline getirilmiş. Tabii buralarda yemek için iyi
bir bütçe ayırmış olmak lazım. Restoranlarda para harcamak istemeyenler için
kanal boyunca çok sayıda ünlü sandviççiler, fast food ve dondurmacılar
mevcut.
Kanal
bölgesi boyunca duvara oturup birasını yudumlayarak etrafı seyreden, sohbet
eden, ayaklarını kanalın sularına sokup serinleyen insan manzaraları,
Akdeniz ülkelerini anımsatıyor.
Kopenhag’a
denizden farklı bir gözle bakmak isteyenler için kanal turları düzenleniyor.
Nyhavn bölgesinden hareket eden tur tekneleri, kanal turu için alternatif
rota tercihleri sunuyor.
Burgulu
kulesiyle ünlü eski borsa binası, 16.yüzyılın sonlarında yaptırılmış. 4 ejderha
ayağının burgulu bir şekilde iç içe geçerek göğe yükselmesiyle oluşturulmuş.
Günümüzde ticaret bakanlığının merkezi olarak kullanılan yapı, o dönemlerde
gümrük binası olarak kullanılıyormuş.
Danimarka
kraliyet ailesinin kışın yaşadığı Amalienborg Sarayının bulunduğu meydan.
Amalienborg Sarayı, 1700’lerde inşa edilmiş. Moltke Sarayı, Levetzau Sarayı, Brockdorff Sarayı ve Schack Sarayı olmak üzere dört ayrı yapıdan oluşuyor. Meydanın ortasındaki heykel, Amalienborg kurucusu Kral V. Frederick'e ait.
Amalienborg Sarayı, 1700’lerde inşa edilmiş. Moltke Sarayı, Levetzau Sarayı, Brockdorff Sarayı ve Schack Sarayı olmak üzere dört ayrı yapıdan oluşuyor. Meydanın ortasındaki heykel, Amalienborg kurucusu Kral V. Frederick'e ait.
Kraliçe
Margrethe’nin yaşadığı saray. Kraliçe evde ise çatısındaki bayrak direğinde,
bayrak asılı olurmuş.
Dört ayrı
yapıdan oluşan saray binasının birisinde, büyük oğlu Veliaht Prens Frederik
oturuyormuş. Diğer iki saray binaları da misafir evi olarak kullanılıyormuş.Kraliçenin
küçük oğlu Prens Joachim, yıllarca Schackenborg şatosunda yaşamış. Fakat
şatosunun giderlerini ve aldığı kredileri ödeyemeyince ailesiyle birlikte,
annesinin yanına saraya taşınmak zorunda kalmış.
Biraz da
daha magazin yapalım. (Kaynak Danimarka basını:))
Kraliçenin
80 yaşındaki eşi Prens Henrik, bu yaşına kadar hala kral unvanı alamadığı için
sürekli kraliçeye küsermiş. Hatta bir gün canlı yayında basın
mensuplarına, " neden benim unvanım hala prens, karım Kraliçe
olduğuna göre Kraliçeler Kralların eşidir. Unvan olarak eşimin altındayım.
Benim Kral olamam lazım. İspanya, İskoçya gibi diğer ülkelerin kraliçeleri
eşini kral yaptı. Ben de bir kraliçe ile evlendim neden hala prens olarak
kalıyorum?” diyerek şikayet edince, kraliçe elini Henrik’in omzuna koyup, hafif
bastırarak susması konusunda sinyal vermiş.
Yine 14 yıl
önce Prens Henrik, kraliçe Margrethe ve çocuklarına küsüp Fransa’ya gitmiş.
Kraliçeden boşanmayı bile düşünmüş. Bu kararı almasının nedeni kendisinin
yerine oğlu Veliaht Prens Frederik’in, protokolde Kraliçe Margrethe’den sonra
ikinci sırada yer alması imiş. Daha sonra kendisine protokolde ikinci sıraya
alınacağı sözü verilince tekrar Danimarka’ya dönmüş.
Prens
Henrik’in, bir başka vukuatı da Kraliçe Margrethe'nin 75 doğum günü için İsveç,
Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika Kraliyet ailelerinin de davetli olduğu akşam
yemeğine katılmamış olması. Saraydan yapılan açıklamaya göre, "Kraliçenin
eşi Henrik grip olduğu için kutlamalara katılamadı" şeklinde olmuş. Fakat
işin aslı hiç de öyle değilmiş. Meğer Henrik, davetli kral ve kraliçelerin
karşısına prens unvanı ile çıkmak istememiş.
Henrik,
Kraliçe ile evlendikten sonra kendisine bir maaş bile bağlanmamış olmasından da
son derece rahatsızmış. Elli yaşına kadar harçlığını kraliçeden istemek zorunda
kalan prens Henrik, kendisine maaş bağlanmasını istemiş. Bu talep üzerine
parlamento, kraliçenin maaşının 10’da birini prens Henrik’e bağlamış.
Mermer
Kilise olarak da bilinen Kral Frederick kilisesi, Amalienborg Sarayının
avlusuna bakıyor. Yeşil kubbesi ile dikkat çeken kilisenin temeli, 1749 yılında
atılmış. Zamanında Kralın prestijli yapılarından biri olarak inşa edilmesi
düşünülen kilisenin mermerleri, çok maliyetli olmasına rağmen Norveç’ten
getirtilmiş. Fakat finansal kaynaklar sınırlı olduğu için tamamlanamamış.
Harabe halinde bekleyen kilise, 145 yıl sonra tamamlanmış.
Dizayn
Müzesi.
Danimarka, dekoratif sanat ve endüstriyel tasarımda ve özellikle estetik dizayn
konularında sazı eline almış olan bir ülke. İskandinav tarzı mobilyalar, modern
tasarımlı sandalyeler, pedalı çöp kutuları Danimarkalı tasarımcıların
ürünlerinden sadece birkaçı.
Son
yıllardaki önemli tasarımı ise Türkiye’de de herkesin korkulu rüyası keneyle
ilgili bir buluşu. Tıbbi yardım almadan tek parça halinde keneyi çıkartmaya
yarayan kene kartı, Danimarka bilim adamları ve doktorları tarafından
geliştirilmiş.
Mimaride de
Danimarka tasarımı binalar, dünya çapında tanınır.
Tasarım
konusunda iddialı olan Danimarka, iki yılda bir dünyanın önemli ve en prestijli
tasarım yarışması olan INDEX’i düzenleyerek önemli tasarımları 2002 yılından bu
yana onurlandırmaya başlamış.
Dizayn
müzesinde önemi sanatçıların, dekoratif sanat ve endüstriyel tasarım
koleksiyonları sergileniyor. Ayrıca önceki yüzyıllara ait, film, tiyatro,
sergi, konser posterleri ile reklam, siyasi veya ticari amaçlı afişler
sergileniyor.
Churchill
Parkı’nın içinden yürüyerek çok çook ünlü denizkızı heykelinin bulunduğu
Kopenhag limanına doğru yürüyoruz. Yolumuzun üzerindeki St. Alban Anglikan
Kilisesinin içerisine giremedik. Kilise, 1887 yılında Kopenhag’ da yaşayan
İngiliz nüfus için inşa edilmiş.
St. Alban
Anglikan Kilisesinin yanı başındaki Gefion Çeşmesi, ilgi çekici efsanesi ile en
çok ziyaret edilen, süs havuzları ve heykelden oluşturulmuş bir yapı.
Efsanede
İskandinav Tanrıça Gefion, öküze dönüştürdüğü dört oğluyla birlikte, İsveç
topraklarında saban sürerken, yerinden oynattığı bir toprak parçasını denize
fırlatır. Şu anda Kopenhag’ın bulunduğu Zelanda adasının, Tanrıça Gefion’un
fırlattığı bu toprak parçası olduğuna inanılır.
1908 yılında
yapılan Kopenhag'ın en büyük anıtında Tanrıça Gefion, öküze çevirip sabana
bağladığı oğullarını kamçılıyor. Öküzlerin burunlarından çıkan su, gücü ve
kuvveti simgeliyormuş.
Gefion
Çeşmesi havuzunda gördüğüm madeni paralar, eski zamanlardan kalma bir gelenek
olan dilek tutup havuza para atma eyleminin, Avrupa’da da geçerli olduğunun
kanıtı.
Kopenhag’ın
en belirgin sembolü olan "The Little Mermaid" denizkızı heykeli.
Mutsuz
denizkızı, bir gün prensini geri getirecek gemiyi ve yeniden bir araya
gelecekleri anı bekliyor.
1913 yılında
Danimarkalı bira üreticisi Carl Jacobsen tarafından, ünlü yazar Andersen’in
denizkızı masalından esinlenerek yaptırılıp kente bağışladığı bu heykel,
yıllık bir milyonun üzerinde kişi tarafından ziyaret ediliyormuş. Taşın
üzerinde oturan küçücük heykel, dünyanın en çok fotoğraflanan heykeliymiş.
İnsanlar
heykelle fotoğraf çektirmek için kuyruğa giriyorlar. Hatta denizkızı heykelini
denizden görmek için tekne turları bile düzenleniyor.Geçmişte
denizkızı heykeli birçok kez vandalların saldırısına maruz kalmış.1964 yılında
kafasını kopartmışlar. Kopan kafayı bulamadıkları için yeniden kafa yapmak
zorunda kalmışlar. Bir keresinde denizkızının saçlarını
pembeye boyamışlar. Defalarca da üzerine boya dökerek tahrip etmişler.
Danimarka'nın
en eski mahallelerinden birisi olan Nyboder evleri, Danimarka Kraliyet Donanması
gemiciler için 1631 yılında inşa ettirilmiş.
Kopenhag’daki
bir başka mahalle ise kendi bayrağı ve anayasası olan Christiania Mahallesi ya
da devleti. Bu özerk bölge bir gurup hippi, anarşist ve sanatçı
tarafından, alternatif bir hayat sürdürmek üzere 1971 yılında terk edilmiş
askeri bölgedeki kışlaları eve çevirerek oluşturulmuş. Mahalle şimdi 34 hektar alana ve 1000 kişilik nüfusa sahip.
Kafası dumanlı hippiler, Christiania bölgesini kendi koydukları toplum
kuralları ile yönetiyor. Mesela motorlu araçların kullanılması, fotoğraf ve
video çekmenin kesinlikle yasak olduğu koydukları kurallardan sadece birkaçı.
Ayrıca Christiania mahallesinde koşmak da yasak. Hafif uyuşturucu maddelerin
kullanıldığı ve satıldığı bölgeye, zaman zaman polis baskınları olurmuş. Bu
nedenden dolayı koşmak “ kaaçınnn baskın vaarr”olarak algılanıyormuş. Dünya
üzerindeki bitki ve hayvanların tüm insanlara ait olduğunu kabul
eden hippiler, kendi yaşadıkları bölgede de köpekleri çok sevmelerine
rağmen sahiplenmiyorlarmış. Özel mülke karşı oldukları için de bölgede ev
alım satımı yok ve evlerin hepsinin kapıları açık tutuluyor.
Kendi
özerkliğini ilan etmiş hippi kasabası Christiania, Danimarka devleti
ile yıllarca çatışma yaşamış. En nihayetinde
Danimarka hükümeti, Christiania bölgesini 2012 yılında
"alternatif bir toplumsal deney" olarak kabullenmiş. Günümüzde
bağımsız bir kasaba olarak kendi hayat tarzlarını yaşayan Christiania halkı
geçimini Bisiklet üreterek, el yapımı bahçe-araç gereçlerini üreterek ve
işlettikleri restoranlarından sağlıyor.
Rosenborg
Kalesi, İskandinav kralı IV. Christian tarafından 17. YY’ da yaptırılmış.
300 yılı
aşkın bir süre kralların ikamet ettiği kale, günümüzde müze olarak
kullanılıyor. Rosenborg Kalesinde, kraliyet ailelerine ait değerli eşyalar
sergileniyor.
Kalede taç
giyme töreninin yapıldığı salonda bulunan taht, 3 gümüş aslan tarafından
korunuyor. Kalede bulunan şövalye salonu, balo salonu, kralın özel kitap dolabı
ve banyosu ziyaretçilere açık. Bodrum katı müzesinde de Danimarka kraliyet
mücevherlerinin yanı sıra sanatsal eserler sergileniyor.
Yuvarlak
uzay gözlem kulesi yani rasathane, 17. yy da inşa edilmiş. 209 metre uzunluktaki spiral şeklindeki yoldan
yürüyerek kulenin tepesine ulaşılıyor. Kule, şehrin yukarıdan fotoğraflarını
çekmek isteyenler ve amatör gökbilimciler tarafından kullanılıyor.
Avrupa’nın
en uzun alışveriş sokağı olan Stroget Caddesi, yol
boyunca
birçok güzel
mimarinin olduğu açık alanlara bağlanıyor.
Kopenhag’daki
trafiğe kapalı yaya alışveriş caddesinde, dünyanı en popüler markalarının
bulunduğu çok sayıda mağaza mevcut. Tasarım ve moda mağazalarının yanı sıra
bar, kafe, çoğunlukla İskandinav yemeklerinin bulunduğu Michelin yıldızlı şık
restoranlar bulunuyor. Yine cadde boyunca Kopenhag’ın en meşhur yiyeceği
sosisli sandviç “hotdog”, sokak arabalarında ya da küçük büfelerde farklı
şekillerde satılıyor. Adım başı sokak sanatçılarının yeteneklerini icra ettiği,
turistlerin cıvıl cıvıl kaynadığı bu caddede, Danimarka’nın ünlü Lego mağazası
da çok ziyaret edilen mağazalar arasında.
Danimarka
Kopenhag denince aklımda kalanlar.
—Kopenhag
kriterleri
—Denizkızı
heykeli (Little Mermaid)
—Andersen’den
masallar
—Tıvolı
bahçeleri
—Ünlü
bira markaları
—Lego
—Tasarım
Başka gezilerde buluşmak üzere hoşçakalın.
Benim gözümle zuhal Şen