Son
yılların en popüler şehirlerinden olan, Avrupa’nın kuzeydoğu ülkesi Letonya’nın
başkenti Riga’dayız. Bu şehir gezimizi, Benim Gözümle beraber gezeceğiz.
Baltık
Denizi kıyısında yer alan, eski Sovyetler Birliği şehirlerinden Letonya, tarih
boyunca Rusya ve Almanya başta olmak üzere birçok ülkenin işgali altında
kalmış. Bağımsızlık ve özgürlük hayallerinden hiçbir zaman vazgeçmemiş olan
Letonlar, sabırlı mücadeleleriyle bağımsızlıklarını
21
Ağustos 1991 yılında kazanarak, Letonya Cumhuriyeti olmuş ve 2004 yılından bu yana da AB ülkesi.
Sovyet
döneminde Riga’da sanayi çok geliştiği için ülkede nüfusun yüzde 30'unu Ruslar
oluşturuyormuş. Letonya’da yaşayan Ruslar, bağımsızlık sonrasında otomatik olarak
Letonya vatandaşlığına geçmiş fakat
Letonya “bizim
dilimizi öğrenmeden vatandaşlık yok” diyerek Rus nüfusuna Letonca konuşmayı zorunlu
kılmış. Letonca öğrenmeyi reddettiği için halen çok sayıda Rus, Letonya’da vatansız
statüsünde yaşıyor.
Letonya, bağımsızlığını
kazandıktan sonra geçmişin rövanşını alır gibi her alanda Rusları yok saymaya başlamış.
Fakat Rus topluluğu da kendi etnik farklılıklarını ön plana çıkartarak yaşamak
istiyormuş. Bu ayrışma nedeniyle iki
ayrı topluluk da kendi sinema, tiyatro, lokanta ve diskolarında takılıyormuş.
İşyeri sahibi Letonlar, Rusları işyerlerinde çalıştırmadıkları gibi devlet de bir dönem Letonya’da Rusça konuşanları tespit etmek için çarşıda pazarda dil
polislerini görevlendirmiş. Letonya’da yaşayan Rus halkının, Rusça konuşması fıkralara
da konu olmuş. ”Letonyalı günün birinde nehirden altın bir balık yakalamış. Altın
balık “beni nehre geri bırakırsan, dile benden ne dilersen” demiş. Letonyalı
vatandaş balığın bu sözüne o kadar kızmış ki, balığı kuyruğundan tutmuş ve sağa
sola çarparak bağırmaya başlamış. “yeteerr artıkk... benimle Rusça
koonuşşmmaaa!”
Riga’da
Temmuz ayı, saat 23.10. Güneş yeni batıyor.
Letonya’yı
gezmek için en iyi zaman Temmuz ayı. Çünkü kuzey ülkelerinde mevsimler arası
geçişler keskin olduğundan ilkbahar ve sonbaharda hava sürpriz yapabiliyor.
Ayrıca Temmuz ayında hava tamamen kararmadığından dolayı gün ışığında gezmek
için fazlasıyla zaman oluyor. Letonya’da, Temmuz ayı sıcaklığı ortalama 15°C olsa da biz gittiğimizde
sıcaklık 28 dereceydi. Güneşe hasret Riga halkı, bu ışıl ışıl havayı parklarda
güneşlenerek değerlendiriyordu. Kuzey ülkelerinde kış karanlık ve çok soğuk geçer.
Bazı kış aylarında gündüzlerin 2–3 saate kadar kısaldığı hava şartlarında,
bir ayda toplam 2 saat bazen hiç güneşi görmedikleri zaman olurmuş. Vah vah bu iklimlerde
yaşayan insanlara diyeceğim ama yazın da buraların iklimine doyum olmuyor. Neredeyse
bütün gece boyunca güneş ufukta kalır. Aydınlık, beyaz geceler ve ideal sıcaklıkta bir
havada gez gezebildiğin kadar.
Yılın en
kısa gecesi ve yılın en uzun günü 23 -24 Haziran arası gündönümü, Letonya'da geleneksel bayram olarak
kutlanıyor. İnsanlar gece boyunca meydanlarda evlerinin bahçelerinde,
yaktıkları ateşin etrafında sabaha kadar yiyerek, içerek ve eğlenerek güneşin doğmasın
beklerlermiş. İnançlarına göre, o gece güneş doğmadan uyumak, bütün yaz boyunca
uykulu olmak demekmiş.
Riga’ya, deniz yoluyla geldik.
Gemimiz Riga Limanına girmek için Baltık Denizi ile kenti birbirine bağlayan Daugava Nehri’nde, uzunca bir süre yol aldı. Başta Finlandiya, İsveç, Estonya olmak
üzere çeşitli Baltık ülkelerinin dev feribotları, Daugava Nehri bağlantısıyla
her gün Riga’ya yüzlerce turist taşıyor.
Nehrin geniş
yatağı ülkeye gelen büyük gemilerin kent merkezine kadar yanaşmasına imkan
tanırken, onlarca yükleme boşaltma iskelesine sahip limanda yüzlerce vinç, peş
peşe dolmayı bekleyen vagonlar, kocaman römorklar, yük gemileri Riga’nın
önemli bir liman ve sanayi kenti olduğunu gösteriyor. Letonya’nın doğal kaynağı
olan Baltık kömürü gibi onlarca ürün, Riga Limanından yüklenip boşaltılıyor.
2014
yılında Avrupa Kültür Başkenti unvanı Letonya’nın başkenti, Batlığın Paris’i
olarak nam salan, Riga’ya verilmiş.
Riga Avrupa
Kültür Başkenti olması nedeniyle yıl boyunca birçok etkinliğe ev sahipliği
yapmış. Temmuz ayında şehre, dünya çapında 90 ülkeden 20.000 şarkıcı getirtilmiş.
Aynı zamanda 2014 de binlerce kişi Riga’da açık hava festivalleri ve sergiler
etrafında buluşmuş.
Avrupa
Kültür Başkentliği eyleminin amacı, Avrupa’nın kültür ve değerlerini
etkinliklerle ön plana çıkartmak olduğu için, AKB unvanını almak şehirlerin
tanıtımı açısından önemli. Türkiye’nin, Avrupa şehirlerinin toplamlarından daha fazla kültürel zenginliğe, tarihe,
müzelere ve yemekleriyle bir kültür birikimine sahip olduğunu çok rahat söyleyebilirim.
Letonya’da 1873
yılından beri 4 yılda bir gerçekleştirilen ulusal kültürlerini yansıtan halk şarkılarının
söylendiği müzik ve dans festivali,
dünyada en çok insanın bir araya geldiği festivaller arasında. Temmuz
ayında yapılan bu etkinlik için Letonya’nın en küçük köyünden bile gruplar katılırmış.
Vansu
Bridge köprüsü.
Büyük su
anlamına gelen Daugava Nehri, Riga’nın tam ortasından geçerek şehri ikiye bölmüş.
Nehrin üzerine yapılan dört ayrı köprü ile karalar birbirine bağlanmış.
Parklarda
yol kenarlarında kocaman başyapıt gibi duran ıhlamur ve meşe ağaçları, şehri dekore etmiş.
Şehirlerin
nasıl ki tarihi, kültürü, politikası, eğitimi, ticareti ve endüstrisi varsa
kokuları da var bana göre. Riga'da, ıhlamur kokusuyla hatıralarımda kalacak bir şehir.
Ihlamur ve meşe ağacı, Letonya’nın ulusal simgesiymiş. Ihlamur ağacı dişiyi,
meşe ağacı da erkeği simgelermiş.
Yemyeşil parklarda yapılan, ok atma aktivitesi.
Savunma
amaçlı eski Riga’nın etrafına kazılan şehir kanalında, Leton parası 6 Lad
karşılığında, 45 dakikalık tekne gezileri yapılıyor.
Kentin UNESCO
kültürel miras listesinde yer almasına sebep olan tarihi yapılarıyla insanı
hayran bırakan Old Town’dan, gezmeye başlayalım. UNESCO Dünya Mirası
parçası olan St. James Katedrali, 73 metre yüksekliğindeki kulesi
ve yeşil bakır çatısı ile harika bir görüntüye sahip.
1225
yılında inşa edilen St. James Katedrali, Riga’nın en eski kiliselerden.
St. James
Katedrali’ne giriş ücretsiz. Ülke yönetimi çeşitli vesilelerle el değiştirince,
kilise de tarih içerisinde farklı amaçlara hizmet etmiş. Örneğin 1812 yılında
Napolyon'un askerleri tarafından, gıda ambarı olarak kullanılmış.
2014
yılında Avrupa Birliği’nin en fakir ülkeleri sıralamasında Bulgaristan, Romanya
ardından Letonya üçüncü sırada yer
alıyormuş.
Kardeşim, 2004
yılında Türkiye - Letonya maçını izlemek için Riga’ya gitmişti. Mağaza raflardaki
birkaç parça ürün için sabahın erken saatlerinden itibaren insanların yüzlerce
metre uzunluğunda kuyruklar oluşturduğunu, hatta yağmalanmasın diye silahlı
askerlerin dükkan önlerinde nöbet tutuğunu anlatmıştı.
Bir araba
satın almak için 10 yıl sıra beklemek zorunda kalan Letonlar, şimdi bankaların
verdiği kredilerle doğru düzgün oturacak evleri olmasa da, fotoğrafta da görüldüğü
gibi en lüks araçlara sahip oluyorlar. Son yıllarda Letonya’da, insanlarda
inanılmaz derecede lüks ve gösteriş merakı başlamış. çok para harcıyorlar deniliyor.
Kolay mı? Bunca
yıldır hizmet ettikleri Komünizm rejimin neden olduğu sefaletlerinin artık farkındalar.
Sistem için yıllarca köle gibi çalışan ve sonuçta bir dikili taşları bile
olmayan insanların, yaşadıklarının acısın çıkartması hali bu.
Riga’nın en
eski ayakta kalmış taş evlerinden, Üç biraderlerin evi.
Boyut,
şekil, renk ve tarzı bakımından birbirlerinden farklı olan üç biraderlerin evi,
birbirine yapışık olarak Letonya mimarisi sürecinin farklı aşamalarında yapılmış.
”yeşil birader” 18. yüzyılda, “sarı birader”
olan ortadaki bina 1646 yılında, “beyaz birader" ise 15. yüzyılda Letonya
Ortaçağ mimarisinin tipik özelliklerini yansıtıyormuş. Aynı zamanda “beyaz
birader” Letonya mimarisinin 1869 den bu yana geçirdiği süreçleri yansıtan orijinal
çizimlerin ve planların sergilendiği, Letonya Mimarlık Müzesi olarak kullanılıyor.
Beyaz
birader’in önünde turistlere müziklerini dinleten Leton müzisyenler.
Bugüne
kadar arşivlenen 1 milyon 200 bin Letonya halk şarkısı varmış. UNESCO Letonya’nın
kendine özgü bu halk şarkılarını dünya kültür mirası olarak korumak amacı ile çalışmalar
başlatmış.
Riga’nın Dome,
Rats Laukums, Livu Laukums ve Pils Laukums olmak üzere 4 büyük meydanı var.
Maliye
bakanlığı, Letonya radyo binası, bankalar, butikler ve kafelerin bulunduğu Dome
meydanı, Old Town merkezinde ve şehrin ana yolları Dome meydana çıkıyor. Meydan, Letonya’nın özgürlük mücadelesinde önemli birçok olaylara tanıklık
etmiş. Aynı zamanda meydan, kentte düzenlenen çeşitli etkinlikler, fuarlar
ve pazar yeri olarak kullanılan bir mekan.
Dome
Meydanının köşesinde bulunan ve meydana adını veren Riga Dome Katedrali, 1211
yılından kalma Baltıkların en büyük Ortaçağ kilisesiymiş.
18. yy.da
dünyanın en büyük orgu olarak kabul edilen org, katedralin Alamet-i farikası.
Org dünyanın en değerli tarihi orglarından biri olarak kabul ediliyor.
O dönemde
bu orgdan müzik dinlemek için insanlar akın akın katedrale gelirlermiş. 6718 metal
borusundan yüzlerce nota çıkaran orijinal müzik aleti hala çalışıyor. Letonya
Filarmonik Orkestrası ve Ulusal Senfoni Orkestrası, önemli konserlerini hala Dome
katedralinde verirmiş.
Dome Katedralin tepesindeki horoz, Letonya’da
birçok kilise ve katedrallerin üzerinde sembol olarak kullanılmış. Hristiyan
geleneğinde horozun, sabah şarkısıyla tüm kötülükleri ve şeytanı kovduğuna inanılırmış.
Aynı zamanda bir liman şehri olan Riga’da horoz, sembol dışında rüzgar
fırıldağı olarak hizmet vermiş. Bir tarafı altın rengi, diğer tarafı siyah olan
horoz, kente giriş yapacak olan tüm gemiler tarafından görülürmüş. Rüzgar
denizden estiğinde horozun parıl parıl parlayan altın tarafı gemiler tarafından
görülür ve limana emniyetli bir şekilde girerlermiş. Horozun siyah tarafı
dönmüş ise rüzgar karadan estiği için tedbirli olurlarmış.
Tarihi Dome
meydandan şık görüntüler.
Özellikle festival
ve konserleriyle önemli kültür ve sanat merkez olan Riga’ da, ekonomi ve turizmine
katkı amacı ile her yıl sarışın festivali düzenleniyor. Dünyanın her bölgesinden binlerce sarışın kadın
turistin katıldığı festivalden elde edilen gelir, engelli çocuklar için oyun
parkları kurulması amacıyla kullanılıyormuş.
“Sarışın ol
sloganı” ile düzenlenen festivalde, Marilyn Monroe benzeyen en güzel sarışın ve en güzel
köpekli sarışın yarışması düzenleniyormuş.
Festivale
katılmak için çakma da olsa, sarışın
olmak ve pembe giyme kuralı varmış. Binlerce mini etekli, sarışın kızların arasında,
tamamen festivale katkıda bulunmak amacıyla,
sarı peruk takmış erkekleri de görmek mümkünmüş:))
8 kişinin
birlikte kullandığı parti bisikleti ve iki kişilik bisikletler, Dome meydanında müşteri bekliyor.
Dome meydanda
bu güzel kızın çaldığı enstrüman Kuvakle, Letonya’nın geleneksel çalgısıymış.
Belediye Sarayı
Meydanında, organ mafyasına karşı eylem yapılıyor.
Belediye Sarayı
Meydanı 13 yy. kurulmuş. Siyah kafalıların evi (house of the blackheads), belediye sarayı( ratsnams) ve st.peter's kilisesi meydanın şaşalı yapılarından.
İşgal Müzesi, roland anıtı da bu meydanda.
Meydan
nehre yakın olması nedeniyle İlk kurulduğu yıllarda, siyah saçlı tüccarların
gemilerle getirdikleri malların pazarlandığı alan olarak kullanılmış.
Meydanda
yan yana duran bu iki bina siyah kafalıların evi ve schwab house yapıları.
Siyah kafalılar evi, şatafatlı görüntüsü ile meydanın en dikkat
çeken yapılardan.
Estonya ve Letonya
ilk yeni yıl ağacı süsleme geleneğinin kendi ülkelerine ait olduğu söylüyor,
hatta yarışıyorlar. Benim
Letonya ya inanasım var:)) Çünkü ideasını destekleyecek
şekilde Noel ağacının ilk konulduğu yeri belirlemek için Siyah kafalıların evinin
önüne sekizgen şeklinde bir plaka yapmış. Plakanın her köşesine de sekiz dilde
"1510 Riga İlk Yeni Yıl Ağacı" yazısını yazmış.
Siyah Kafalılar
binası, 1334 yılında inşa edilmiş ve ilk defa 15 yy. da zenci bir tüccar tarafından kiralanmış.
Bina yıllarca siyah saçlı bekar tüccarların ve gemi kaptanlarının yönettiği
ticaret merkezi olarak kullanılmış.Yönetimin başında da Aziz Moritus adında bir zenci varmış. Dine
karşı geldiği için kafası kesilmiş. Bu olaydan sonra binaya Siyah Kafalılar binası
denmiş.
İkinci
Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında defalarca bombalan ve her seferinde
yeniden inşa edilen yapı, en son 1999 yılında restore edilmiş. Şimdi müze
olarak kullanılan binanın üzerine de şöyle bir yazı yazıyor "ja man
kadreiz sagrüt büs, mani atkal celiet jüs" (eğer bir gün yıkılırsam
beni tekrar inşa et.)
Siyah Kafalılar
evinin hemen yanı başında meydanın mimarisine hiç uymayan bu modern yapı, işgal
müzesi. Siyah tuğlalı kasvetli binada, 1941–1991 yılları arasında Nazi
ordusunun Letonya’da yaşayan Yahudilere yaptığı katliamın ve Leton halkına uygulanan
sürgünlerin anlatıldığı belge ve resimler sergileniyor.
Birçok
Avrupa ülkesinde adalet ve özgürlüğün sembolü olarak kullanılan Roland’ın anıtı,
belediye meydanında.
Ratslaukums
meydanındaki Belediye Sarayı Binası.
St. peter’s kilisesi.
Riga’nın en eski kilisesi olan st.
peter’s kilisesi, ilk defa 1209 yılında yapılmış. 120 metrelik uzunluğuyla Avrupa’nın
en uzun çan kulesine sahipmiş. Kuleye 6 kere yıldırım düşmüş, birkaç kez
yanmış, II. Dünya savaşında bombalanmış ve her seferinde yeniden inşa edilmiş.
Biz çıkmadık ama kulenin gözlem
terasından şehrin manzarasının muhteşem olduğu söyleniyor.
Old Town’dan yan yana dizilmiş
romantik, masalsı evlerden güzel bir kare.
Old Town
sokakları.
Birinci
Dünya Savaşında Daugava Nehri kenarında inşa edilen ve günümüzde pazar olarak
kullanılan zeplin hangarları, şehrin merkezinde ve yürüme mesafesinde.
Zeplin
hangarlarının bulunduğu bölge açık ve kapalı mekanlarıyla Avrupa’nın en büyük
halk pazarı. Ben pazarın tamamını detaylı bir şekilde gezdim. Cevizli
siyah çavdar ekmeği, organik bal, kurutulmuş balık, anasonlu peynir ve çeşitleri,
havyar gibi Letonya’nın farklılıkları ve gelenlerini yansıtan ürünlerden derlemeleri bir arada görmek mümkün.
İlk
sıradaki hangarda et ürünleri, diğerinde şarküteri, öbüründe de sebze çeşitlerini guruplandırmışlar.
Sadece et
ürünlerinin satıldığ, zeplin hangarının içi.
Pastalar, kekler ve otantik el sanatları
ürünlerinin satıldığı tezgahlardan renkli fotoğraflar.
Letonlar el
örgüsü işleri çok ileri boyutta, hatta bunu sanata dökmüşler.
Riga alışveriş
için pahallı bir şehir. Yine de hatıra ya da hediye için bir şeyler almak
istenirse, Letonya motif ve renk kombinasyonlarının yansıtıldığı yünden
yapılmış bere eldiven, çorap kazak, ketenden örtüler, elbiseler gibi tekstil
ürünleri alınabilir.
Keçeden yapılmış
bereler.
Yakın tarihe kadar keçe elle veya ayakla tepilerek yapılıyormuş. Günümüzde ise makinelerde dövülerek gerçekleştiriliyormuş.
Yakın tarihe kadar keçe elle veya ayakla tepilerek yapılıyormuş. Günümüzde ise makinelerde dövülerek gerçekleştiriliyormuş.
Takıyı severler öne çıksın.
Amber, diğer Baltık ülkelerinde
olduğu gibi Letonya’nın da en önemli turistik ürünü. Kolye, bilezik, küpe ev
süsü olarak yapılmış sarı, kırmızı, kahverengi tonları ve hatta siyah
tonlarındaki amberler, göz kamaştırıyor. Her türlü amberi zeplin pazarı ve
etrafındaki seyyar satıcılardan pazarlık yaparak ucuza almak mümkün.
Meyve,
sebze ve kıyafet ağırlıklı zeplin hangarlarının dışındaki, açık halk pazarı. Bir
ülke insanının kültürü, görgüsü ve zenginliği hakkında bilgi sahibi olmak için
şehir pazarlarına takılmak yeterli.
Yine açık alan
pazarda, Riga’nın köylerinden gelen taze meyvelerin albenisi hepsinin tadına bakmaya davet ediyor.
Türkiye pazarların vazgeçilmezi olan, tezgahlardan tadına bakarak gezme eylemini, Riga
pazarında yapamayacağımızı bilelim:))
Ulusal Opera
Binası.
Letonya Üniversitenin
önünden geçerken bir anda kendimi, mezun olan yabancı öğrencilerin heyecan ve mutluluğunu
paylaşırken buldum.
Özgürlük
anıtı 1935 yılında halkın bağışlarıyla inşa edilmiş. Anıtın kadın figürünün
havaya kaldırdığı üç yıldız Letonya’nın tarihi bölgelerini, kimilerine göre de üç
Baltık ülkesini (Letonya, Litvanya ve
Estonya) temsil ediyormuş.
Anıtın üzerinde (tevzemei un brivibaı) anavatan ve
özgürlük yazıyormuş.
Pek çok
toplumda olduğu gibi Letonya’da da gelin arabası süslenme geleneği var. Türkiye’deki
gelin arabalarıyla karşılaştırdığımda bizimkiler süsleme sanatını bayağı bir ileriye taşımış.
Camları
açık olan gelin Arabası trafikte yanımızda durdu. Arabanın arkasında bir peri
kızı, yanında da sanki klonlanmış Brad Pitt oturuyor..O kadar güzeller ki gelin ve damattan gözlerimi
alamadım.
Ortaçağ’dan
kalma eski Riga surlarının bir parçası olan Barut Kulesi. Yan tarafındaki
birleşik yapı da savaş müzesi.
Uzun yıllar
bakımsız kalan kuleye güvercinler ev sahipliği yapmış ve doğal olarak güvercinler kulenin
içine yıllarca pislemiş. Restorasyon çalışmalarında güvercin pislikleri gübre olarak satılmış ve kule onarılmış.
Altın kubbeli Rus Ortodoks Katedrali, 19. yy da
yapılmış.
Kilisede ibadet
yapıldığı için çok fazla resim çekemedim. Kilisenin girişindeki altın varak boyalara ve figürlere
bakıldığında içerisinin de süsleme bakımından oldukça zengin ve ilgi çekici
olduğu anlaşılıyor.
Riga’da
muhakkak görülmesi gereken birbirinden güzel binaların bulunduğu Alberta
Caddesi.
Alberta Caddesinin
özelliği, güzelliği ve estetiği Art Nouveau tarzı mimari ile inşa edilmiş
binalarından geliyor.
Art Nouveau
tarzı mimari 19. yy. da abartılı dış cephe süslemesi ile
klasik
mimariye tepki olarak ortaya çıkmış.
Avrupa ülkelerinde
de Art Nouveau sanat akımından etkilenmiş birçok bina örnekleri varmış. Fakat
en özgün ve en fazla örneği Riga'nın en şık caddelerinden olan Albert caddesinde.
İnsanların
yaşadığı bu binaların her katında farkı sanatsal detay var.
Apartmanların
cepheleri mistik yaratıklarla, korkuya kapılmış ve çığlık atan kocaman yüzlerle,
ejderha kabartmaları gibi figürlerle yukarıdan aşağıya dekore edilmiş. Bu garip
korkutucu apartmanlarda yaşamak biraz cesaret ister.
Letonya’nın
geleneksel yiyecek ve içkilerine de şöyle bir değinecek olursam, alkollü içeceklerden
50’den fazla ödül alan, Siyah Balsam birinci sırada yer alır. 24 ayrı
malzemeden yapılan balsamın formülünü sadece üç kişi biliyormuş. Tervetes ve
Cesu, oldukça yumuşak tadı olan yerel biraları. Yiyecek olarak restoranlarda
deniz ürünleri çoğunlukta. Biz yemedik ama Arpa çorbası, Letonya mutfağının
klasiklerindenmiş. Kuzey ülkelerini hepsinde olduğu gibi temelde patates, Çavdar, lahana, havuç, peynir ve krema ile besleniyorlar. "Yazık bunlara yeterince beslenemiyorlar" diyeceğim ama zehir gibi zeki, akılı ve güzeller.
Başka
gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın.
Benim
gözümle zuhal Şen