29 Mart 2015 Pazar

Riga - LETONYA

Son yılların en popüler şehirlerinden olan, Avrupa’nın kuzeydoğu ülkesi Letonya’nın başkenti Riga’dayız. Bu şehir gezimizi, Benim Gözümle beraber gezeceğiz.
Baltık Denizi kıyısında yer alan, eski Sovyetler Birliği şehirlerinden Letonya, tarih boyunca Rusya ve Almanya başta olmak üzere birçok ülkenin işgali altında kalmış. Bağımsızlık ve özgürlük hayallerinden hiçbir zaman vazgeçmemiş olan Letonlar, sabırlı mücadeleleriyle bağımsızlıklarını
21 Ağustos 1991 yılında kazanarak, Letonya Cumhuriyeti olmuş ve 2004 yılından bu yana da AB ülkesi.
Sovyet döneminde Riga’da sanayi çok geliştiği için ülkede nüfusun yüzde 30'unu Ruslar oluşturuyormuş. Letonya’da yaşayan Ruslar, bağımsızlık sonrasında otomatik olarak Letonya vatandaşlığına geçmiş fakat 
Letonya “bizim dilimizi öğrenmeden vatandaşlık yok” diyerek Rus nüfusuna Letonca konuşmayı zorunlu kılmış. Letonca öğrenmeyi reddettiği için halen çok sayıda Rus, Letonya’da vatansız statüsünde yaşıyor.
 Letonya, bağımsızlığını kazandıktan sonra geçmişin rövanşını alır gibi her alanda Rusları yok saymaya başlamış. Fakat Rus topluluğu da kendi etnik farklılıklarını ön plana çıkartarak yaşamak istiyormuş. Bu ayrışma nedeniyle iki ayrı topluluk da kendi sinema, tiyatro, lokanta ve diskolarında takılıyormuş. İşyeri sahibi Letonlar, Rusları işyerlerinde çalıştırmadıkları gibi devlet de bir dönem Letonya’da Rusça konuşanları tespit etmek için çarşıda pazarda dil polislerini görevlendirmiş. Letonya’da yaşayan Rus halkının, Rusça konuşması fıkralara da konu olmuş. ”Letonyalı günün birinde nehirden altın bir balık yakalamış. Altın balık “beni nehre geri bırakırsan, dile benden ne dilersen” demiş. Letonyalı vatandaş balığın bu sözüne o kadar kızmış ki, balığı kuyruğundan tutmuş ve sağa sola çarparak bağırmaya başlamış. “yeteerr artıkk... benimle Rusça koonuşşmmaaa!”
Riga’da Temmuz ayı, saat 23.10. Güneş yeni batıyor.

Letonya’yı gezmek için en iyi zaman Temmuz ayı. Çünkü kuzey ülkelerinde mevsimler arası geçişler keskin olduğundan ilkbahar ve sonbaharda hava sürpriz yapabiliyor. Ayrıca Temmuz ayında hava tamamen kararmadığından dolayı gün ışığında gezmek için fazlasıyla zaman oluyor. Letonya’da, Temmuz ayı sıcaklığı ortalama 15°C olsa da biz gittiğimizde sıcaklık 28 dereceydi. Güneşe hasret Riga halkı, bu ışıl ışıl havayı parklarda güneşlenerek değerlendiriyordu. Kuzey ülkelerinde kış karanlık ve çok soğuk geçer. Bazı kış aylarında gündüzlerin 2–3 saate kadar kısaldığı hava şartlarında, bir ayda toplam 2 saat bazen hiç güneşi görmedikleri zaman olurmuş. Vah vah bu iklimlerde yaşayan insanlara diyeceğim ama yazın da buraların iklimine doyum olmuyor. Neredeyse bütün gece boyunca güneş ufukta kalır. Aydınlık, beyaz geceler ve ideal sıcaklıkta bir havada gez gezebildiğin kadar.
 Yılın en kısa gecesi ve yılın en uzun günü 23 -24 Haziran arası gündönümü,  Letonya'da geleneksel bayram olarak kutlanıyor. İnsanlar gece boyunca meydanlarda evlerinin bahçelerinde, yaktıkları ateşin etrafında sabaha kadar yiyerek, içerek ve eğlenerek güneşin doğmasın beklerlermiş. İnançlarına göre, o gece güneş doğmadan uyumak, bütün yaz boyunca uykulu olmak demekmiş.
Riga’ya, deniz yoluyla geldik.
Gemimiz Riga Limanına girmek için Baltık Denizi ile kenti birbirine bağlayan Daugava Nehri’nde, uzunca bir süre yol aldı. Başta Finlandiya, İsveç, Estonya olmak üzere çeşitli Baltık ülkelerinin dev feribotları, Daugava Nehri bağlantısıyla her gün Riga’ya yüzlerce turist taşıyor. 
Nehrin geniş yatağı ülkeye gelen büyük gemilerin kent merkezine kadar yanaşmasına imkan tanırken, onlarca yükleme boşaltma iskelesine sahip limanda yüzlerce vinç, peş peşe dolmayı bekleyen vagonlar, kocaman römorklar, yük gemileri Riga’nın önemli bir liman ve sanayi kenti olduğunu gösteriyor. Letonya’nın doğal kaynağı olan Baltık kömürü gibi onlarca ürün, Riga Limanından yüklenip boşaltılıyor.
2014 yılında Avrupa Kültür Başkenti unvanı Letonya’nın başkenti, Batlığın Paris’i olarak nam salan, Riga’ya verilmiş.
Riga Avrupa Kültür Başkenti olması nedeniyle yıl boyunca birçok etkinliğe ev sahipliği yapmış. Temmuz ayında şehre, dünya çapında 90 ülkeden 20.000 şarkıcı getirtilmiş. Aynı zamanda 2014 de binlerce kişi Riga’da açık hava festivalleri ve sergiler etrafında buluşmuş. 
Avrupa Kültür Başkentliği eyleminin amacı, Avrupa’nın kültür ve değerlerini etkinliklerle ön plana çıkartmak olduğu için, AKB unvanını almak şehirlerin tanıtımı açısından önemli.  Türkiye’nin, Avrupa şehirlerinin toplamlarından daha fazla kültürel zenginliğe, tarihe, müzelere ve yemekleriyle bir kültür birikimine sahip olduğunu çok rahat söyleyebilirim. 
Letonya’da 1873 yılından beri 4 yılda bir gerçekleştirilen ulusal kültürlerini yansıtan halk şarkılarının söylendiği müzik ve dans festivali,  dünyada en çok insanın bir araya geldiği festivaller arasında. Temmuz ayında yapılan bu etkinlik için Letonya’nın en küçük köyünden bile gruplar katılırmış.
Vansu Bridge köprüsü.
Büyük su anlamına gelen Daugava Nehri, Riga’nın tam ortasından geçerek şehri ikiye bölmüş. Nehrin üzerine yapılan dört ayrı köprü ile karalar birbirine bağlanmış.
Parklarda yol kenarlarında kocaman başyapıt gibi duran ıhlamur ve meşe ağaçları, şehri dekore etmiş.
Şehirlerin nasıl ki tarihi, kültürü, politikası, eğitimi, ticareti ve endüstrisi varsa kokuları da var bana göre. Riga'da, ıhlamur kokusuyla hatıralarımda kalacak bir şehir. Ihlamur ve meşe ağacı, Letonya’nın ulusal simgesiymiş. Ihlamur ağacı dişiyi, meşe ağacı da erkeği simgelermiş.
Yemyeşil parklarda yapılan, ok atma aktivitesi.
Savunma amaçlı eski Riga’nın etrafına kazılan şehir kanalında, Leton parası 6 Lad karşılığında, 45 dakikalık tekne gezileri yapılıyor.
Kentin UNESCO kültürel miras listesinde yer almasına sebep olan tarihi yapılarıyla insanı hayran bırakan Old Town’dan, gezmeye başlayalım. UNESCO Dünya Mirası parçası olan St. James Katedrali, 73 metre yüksekliğindeki kulesi ve yeşil bakır çatısı ile harika bir görüntüye sahip.
1225 yılında inşa edilen St. James Katedrali, Riga’nın en eski kiliselerden.
St. James Katedrali’ne giriş ücretsiz. Ülke yönetimi çeşitli vesilelerle el değiştirince, kilise de tarih içerisinde farklı amaçlara hizmet etmiş. Örneğin 1812 yılında Napolyon'un askerleri tarafından, gıda ambarı olarak kullanılmış. 

Riga’nın, Arnavut kaldırımı dar sokakları. 
2014 yılında Avrupa Birliği’nin en fakir ülkeleri sıralamasında Bulgaristan, Romanya ardından Letonya üçüncü sırada yer alıyormuş.
Kardeşim, 2004 yılında Türkiye - Letonya maçını izlemek için Riga’ya gitmişti. Mağaza raflardaki birkaç parça ürün için sabahın erken saatlerinden itibaren insanların yüzlerce metre uzunluğunda kuyruklar oluşturduğunu, hatta yağmalanmasın diye silahlı askerlerin dükkan önlerinde nöbet tutuğunu anlatmıştı.
Bir araba satın almak için 10 yıl sıra beklemek zorunda kalan Letonlar, şimdi bankaların verdiği kredilerle doğru düzgün oturacak evleri olmasa da, fotoğrafta da görüldüğü gibi en lüks araçlara sahip oluyorlar. Son yıllarda Letonya’da, insanlarda inanılmaz derecede lüks ve gösteriş merakı başlamış. çok para harcıyorlar deniliyor.
Kolay mı? Bunca yıldır hizmet ettikleri Komünizm rejimin neden olduğu sefaletlerinin artık farkındalar. Sistem için yıllarca köle gibi çalışan ve sonuçta bir dikili taşları bile olmayan insanların, yaşadıklarının acısın çıkartması hali bu. 
Riga’nın en eski ayakta kalmış taş evlerinden, Üç biraderlerin evi.
 Boyut, şekil, renk ve tarzı bakımından birbirlerinden farklı olan üç biraderlerin evi, birbirine yapışık olarak Letonya mimarisi sürecinin farklı aşamalarında yapılmış. ”yeşil birader” 18. yüzyılda,  “sarı birader” olan ortadaki bina 1646 yılında, “beyaz birader" ise 15. yüzyılda Letonya Ortaçağ mimarisinin tipik özelliklerini yansıtıyormuş. Aynı zamanda “beyaz birader” Letonya mimarisinin 1869 den bu yana geçirdiği süreçleri yansıtan orijinal çizimlerin ve planların sergilendiği, Letonya Mimarlık Müzesi olarak kullanılıyor.
 
 Beyaz birader’in önünde turistlere müziklerini dinleten Leton müzisyenler.
 Bugüne kadar arşivlenen 1 milyon 200 bin Letonya halk şarkısı varmış. UNESCO Letonya’nın kendine özgü bu halk şarkılarını dünya kültür mirası olarak korumak amacı ile çalışmalar başlatmış.
Riga’nın Dome, Rats Laukums, Livu Laukums ve Pils Laukums olmak üzere 4 büyük meydanı var.
Maliye bakanlığı, Letonya radyo binası, bankalar, butikler ve kafelerin bulunduğu Dome meydanı, Old Town merkezinde ve şehrin ana yolları Dome meydana çıkıyor. Meydan, Letonya’nın özgürlük mücadelesinde önemli birçok olaylara tanıklık etmiş. Aynı zamanda meydan, kentte düzenlenen çeşitli etkinlikler, fuarlar ve pazar yeri olarak kullanılan bir mekan. 

Dome Meydanının köşesinde bulunan ve meydana adını veren Riga Dome Katedrali, 1211 yılından kalma Baltıkların en büyük Ortaçağ kilisesiymiş.
18. yy.da dünyanın en büyük orgu olarak kabul edilen org, katedralin Alamet-i farikası. Org dünyanın en değerli tarihi orglarından biri olarak kabul ediliyor.
O dönemde bu orgdan müzik dinlemek için insanlar akın akın katedrale gelirlermiş. 6718 metal borusundan yüzlerce nota çıkaran orijinal müzik aleti hala çalışıyor. Letonya Filarmonik Orkestrası ve Ulusal Senfoni Orkestrası, önemli konserlerini hala Dome katedralinde verirmiş.
Dome Katedralin tepesindeki horoz, Letonya’da birçok kilise ve katedrallerin üzerinde sembol olarak kullanılmış. Hristiyan geleneğinde horozun, sabah şarkısıyla tüm kötülükleri ve şeytanı kovduğuna inanılırmış. Aynı zamanda bir liman şehri olan Riga’da horoz, sembol dışında rüzgar fırıldağı olarak hizmet vermiş. Bir tarafı altın rengi, diğer tarafı siyah olan horoz, kente giriş yapacak olan tüm gemiler tarafından görülürmüş. Rüzgar denizden estiğinde horozun parıl parıl parlayan altın tarafı gemiler tarafından görülür ve limana emniyetli bir şekilde girerlermiş. Horozun siyah tarafı dönmüş ise rüzgar karadan estiği için tedbirli olurlarmış.
Tarihi Dome meydandan şık görüntüler.
Özellikle festival ve konserleriyle önemli kültür ve sanat merkez olan Riga’ da, ekonomi ve turizmine katkı amacı ile her yıl sarışın festivali düzenleniyor.  Dünyanın her bölgesinden binlerce sarışın kadın turistin katıldığı festivalden elde edilen gelir, engelli çocuklar için oyun parkları kurulması amacıyla kullanılıyormuş.
“Sarışın ol sloganı” ile düzenlenen festivalde, Marilyn Monroe benzeyen en güzel sarışın ve en güzel köpekli sarışın yarışması düzenleniyormuş.
Festivale katılmak için çakma da olsa,  sarışın olmak ve pembe giyme kuralı varmış. Binlerce mini etekli, sarışın kızların arasında, tamamen festivale katkıda bulunmak amacıyla,  sarı peruk takmış erkekleri de görmek mümkünmüş:))
8 kişinin birlikte kullandığı parti bisikleti ve iki kişilik bisikletler, Dome meydanında müşteri bekliyor.
Dome meydanda bu güzel kızın çaldığı enstrüman Kuvakle, Letonya’nın geleneksel çalgısıymış.
 
Belediye Sarayı Meydanında, organ mafyasına karşı eylem yapılıyor.
Belediye Sarayı Meydanı 13 yy. kurulmuş. Siyah kafalıların evi (house of the blackheads), belediye sarayı( ratsnams) ve st.peter's kilisesi meydanın şaşalı yapılarından. İşgal Müzesi, roland anıtı da bu meydanda.
Meydan nehre yakın olması nedeniyle İlk kurulduğu yıllarda, siyah saçlı tüccarların gemilerle getirdikleri malların pazarlandığı alan olarak kullanılmış. 
 
Meydanda yan yana duran bu iki bina siyah kafalıların evi  ve schwab house yapıları. 
Siyah kafalılar evi,  şatafatlı görüntüsü ile meydanın en dikkat çeken yapılardan.
Estonya ve Letonya ilk yeni yıl ağacı süsleme geleneğinin kendi ülkelerine ait olduğu söylüyor, hatta yarışıyorlar. Benim Letonya ya inanasım var:)) Çünkü ideasını destekleyecek şekilde Noel ağacının ilk konulduğu yeri belirlemek için Siyah kafalıların evinin önüne sekizgen şeklinde bir plaka yapmış. Plakanın her köşesine de sekiz dilde "1510 Riga İlk Yeni Yıl Ağacı" yazısını yazmış.
Siyah Kafalılar binası, 1334 yılında inşa edilmiş ve ilk defa 15 yy. da zenci bir tüccar tarafından kiralanmış. Bina yıllarca siyah saçlı bekar tüccarların ve gemi kaptanlarının yönettiği ticaret merkezi olarak kullanılmış.Yönetimin başında da Aziz Moritus adında bir zenci varmış. Dine karşı geldiği için kafası kesilmiş. Bu olaydan sonra binaya Siyah Kafalılar binası denmiş.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında defalarca bombalan ve her seferinde yeniden inşa edilen yapı, en son 1999 yılında restore edilmiş. Şimdi müze olarak kullanılan binanın üzerine de şöyle bir yazı yazıyor "ja man kadreiz sagrüt büs, mani atkal celiet jüs" (eğer bir gün yıkılırsam beni tekrar inşa et.)
Siyah Kafalılar evinin hemen yanı başında meydanın mimarisine hiç uymayan bu modern yapı, işgal müzesi. Siyah tuğlalı kasvetli binada, 1941–1991 yılları arasında Nazi ordusunun Letonya’da yaşayan Yahudilere yaptığı katliamın ve Leton halkına uygulanan sürgünlerin anlatıldığı belge ve resimler sergileniyor.
Birçok Avrupa ülkesinde adalet ve özgürlüğün sembolü olarak kullanılan Roland’ın anıtı, belediye meydanında. 
Ratslaukums meydanındaki Belediye Sarayı Binası. 
St. peter’s kilisesi.
Riga’nın en eski kilisesi olan st. peter’s kilisesi, ilk defa 1209 yılında yapılmış. 120 metrelik uzunluğuyla Avrupa’nın en uzun çan kulesine sahipmiş. Kuleye 6 kere yıldırım düşmüş, birkaç kez yanmış, II. Dünya savaşında bombalanmış ve her seferinde yeniden inşa edilmiş.
Biz çıkmadık ama kulenin gözlem terasından şehrin manzarasının muhteşem olduğu söyleniyor.
Old Town’dan yan yana dizilmiş romantik, masalsı evlerden güzel bir kare.
Old Town sokakları.
Birinci Dünya Savaşında Daugava Nehri kenarında inşa edilen ve günümüzde pazar olarak kullanılan zeplin hangarları, şehrin merkezinde ve yürüme mesafesinde.
 Zeplin hangarlarının bulunduğu bölge açık ve kapalı mekanlarıyla Avrupa’nın en büyük halk pazarı. Ben pazarın tamamını detaylı bir şekilde gezdim.  Cevizli siyah çavdar ekmeği, organik bal, kurutulmuş balık, anasonlu peynir ve çeşitleri, havyar gibi Letonya’nın farklılıkları ve gelenlerini yansıtan ürünlerden derlemeleri bir arada görmek mümkün.  
İlk sıradaki hangarda et ürünleri, diğerinde şarküteri, öbüründe de sebze çeşitlerini guruplandırmışlar.
Sadece et ürünlerinin satıldığ, zeplin hangarının içi.
 
Pastalar, kekler ve otantik el sanatları ürünlerinin satıldığı tezgahlardan renkli fotoğraflar.
Letonlar el örgüsü işleri çok ileri boyutta, hatta bunu sanata dökmüşler.
Riga alışveriş için pahallı bir şehir. Yine de hatıra ya da hediye için bir şeyler almak istenirse, Letonya motif ve renk kombinasyonlarının yansıtıldığı yünden yapılmış bere eldiven, çorap kazak, ketenden örtüler, elbiseler gibi tekstil ürünleri alınabilir. 
Keçeden yapılmış bereler.
Yakın tarihe kadar keçe elle veya ayakla tepilerek yapılıyormuş. Günümüzde ise makinelerde dövülerek gerçekleştiriliyormuş.

Takıyı severler öne çıksın.
Amber, diğer Baltık ülkelerinde olduğu gibi Letonya’nın da en önemli turistik ürünü. Kolye, bilezik, küpe ev süsü olarak yapılmış sarı, kırmızı, kahverengi tonları ve hatta siyah tonlarındaki amberler, göz kamaştırıyor. Her türlü amberi zeplin pazarı ve etrafındaki seyyar satıcılardan pazarlık yaparak ucuza almak mümkün.

 
Meyve, sebze ve kıyafet ağırlıklı zeplin hangarlarının dışındaki, açık halk pazarı. Bir ülke insanının kültürü, görgüsü ve zenginliği hakkında bilgi sahibi olmak  için şehir pazarlarına takılmak yeterli. 
Yine açık alan pazarda, Riga’nın köylerinden gelen taze meyvelerin albenisi hepsinin tadına bakmaya davet ediyor. Türkiye pazarların vazgeçilmezi olan, tezgahlardan tadına bakarak gezme eylemini, Riga pazarında yapamayacağımızı bilelim:))



Ulusal Opera Binası.
Letonya Üniversitenin önünden geçerken bir anda kendimi, mezun olan yabancı öğrencilerin heyecan ve mutluluğunu paylaşırken buldum.

 1935 yılında Letonya’nın bağımsızlığının sembolü olarak dikilen özgürlük anıtı ya da Letonların annesi Milda.
43 metre boyu ile Avrupa’nın en yüksek anıtlarından olan Milda, kentin her noktasından görünüyor
Özgürlük anıtı 1935 yılında halkın bağışlarıyla inşa edilmiş. Anıtın kadın figürünün havaya kaldırdığı üç yıldız Letonya’nın tarihi bölgelerini, kimilerine göre de üç Baltık ülkesini  (Letonya, Litvanya ve Estonya) temsil ediyormuş.
Anıtın üzerinde (tevzemei un brivibaı) anavatan ve özgürlük yazıyormuş.
 Pek çok toplumda olduğu gibi Letonya’da da gelin arabası süslenme geleneği var. Türkiye’deki gelin arabalarıyla karşılaştırdığımda bizimkiler süsleme sanatını bayağı bir ileriye taşımış. 
Camları açık olan gelin Arabası trafikte yanımızda durdu. Arabanın arkasında bir peri kızı, yanında da sanki klonlanmış Brad Pitt oturuyor..O kadar güzeller ki gelin ve damattan gözlerimi alamadım.
Ortaçağ’dan kalma eski Riga surlarının bir parçası olan Barut Kulesi. Yan tarafındaki birleşik yapı da savaş müzesi.
Uzun yıllar bakımsız kalan kuleye güvercinler ev sahipliği yapmış ve doğal olarak güvercinler kulenin içine yıllarca pislemiş. Restorasyon çalışmalarında güvercin pislikleri gübre olarak satılmış ve kule onarılmış.
Altın kubbeli Rus Ortodoks Katedrali, 19. yy da yapılmış.
Kilisede ibadet yapıldığı için çok fazla resim çekemedim. Kilisenin girişindeki altın varak boyalara ve figürlere bakıldığında içerisinin de süsleme bakımından oldukça zengin ve ilgi çekici olduğu anlaşılıyor. 
Riga’da muhakkak görülmesi gereken birbirinden güzel binaların bulunduğu Alberta Caddesi.
Alberta Caddesinin özelliği, güzelliği ve estetiği Art Nouveau tarzı mimari ile inşa edilmiş binalarından geliyor.
Art Nouveau tarzı mimari 19. yy. da abartılı dış cephe süslemesi ile
klasik mimariye tepki olarak ortaya çıkmış.
Avrupa ülkelerinde de Art Nouveau sanat akımından etkilenmiş birçok bina örnekleri varmış. Fakat en özgün ve en fazla örneği Riga'nın en şık caddelerinden olan Albert caddesinde.
 
İnsanların yaşadığı bu binaların her katında farkı sanatsal detay var.
Apartmanların cepheleri mistik yaratıklarla, korkuya kapılmış ve çığlık atan kocaman yüzlerle, ejderha kabartmaları gibi figürlerle yukarıdan aşağıya dekore edilmiş. Bu garip korkutucu apartmanlarda yaşamak biraz cesaret ister. 
Letonya’nın geleneksel yiyecek ve içkilerine de şöyle bir değinecek olursam, alkollü içeceklerden 50’den fazla ödül alan, Siyah Balsam birinci sırada yer alır. 24 ayrı malzemeden yapılan balsamın formülünü sadece üç kişi biliyormuş. Tervetes ve Cesu, oldukça yumuşak tadı olan yerel biraları. Yiyecek olarak restoranlarda deniz ürünleri çoğunlukta. Biz yemedik ama Arpa çorbası, Letonya mutfağının klasiklerindenmiş. Kuzey ülkelerini hepsinde olduğu gibi temelde patates, Çavdar, lahana, havuç, peynir ve krema ile besleniyorlar. "Yazık bunlara yeterince beslenemiyorlar" diyeceğim ama zehir gibi zeki, akılı ve güzeller.


Başka gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın. 

Benim gözümle zuhal Şen