Bir Kasım
günü, Stockholm Limanından akşamüstü Helsinki’ye hareket eden Viking Line
Feribotuna atlayıp, gidiş dönüş olmak üzere 2 gece yatmalı olarak, Helsinki’ye
hareket ettik. Akşamüstü Stockholm Limanından kalkan gemi, ertesi sabah
Helsinki’ye geliyor. O gün limanda demirli kalan feribot, akşamüstü saat 17.00
de Helsinki’ye getirdiği yolcularla beraber, yeni yolcularını da alarak tekrar
Stockholm’e hareket ediyor. Dolayısıyla yaklaşık 6 saatlik bir zaman diliminde Helsinki’yi, benim gözümle beraber gezeceğiz.
Kuzey
ülkelerinden birine gidince, Baltık Denizi’ne kıyısı olan diğer ülkeleri de gezmek çok kolay. Helsinki,
Stockholm, Tallinn, Litvanya, Riga, St Petersburg arası yaz - kış sefer yapan
gemilerden birine bindiğinizde ertesi sabah gitmek istediğiniz yerdesiniz.
Avrupa ülkesinden giriş yapıldığı için Helsinki’ye, Norveç’e ve Tallinn’e vize
almak gerekmiyor. Diğer ülkeler vize istiyor mu? Bilmiyorum ama uygulamalarının
aynı olduğunu düşünüyorum. Yine de seyahatlere ilişkin vize uygulamaları
hakkında bilgi alıp, öyle hareket etmekte yarar var.
Feribotlar yolcu dışında kargo taşmacılığı yaptığından, yolcusu olsa da olmasa da her gün ülkeler arasında gider gelir. Gemi şirketleri kışın yolcu sayısı düştüğü zamanlarda çok ucuz fiyatlar uygulayarak, yolcu çekmeye çalışır. Ayrıca alt güverte penceresi olmayan bir iç odada kalmaya cesaret edenler için neredeyse bedavadan yeni bir ülke keşfetme imkanı var.
Haziran -Temmuz ayları, Baltık Denizi’ne
kıyısı olan ülkelere feribotla gitmek için en iyi aylar. Yazın havanın 19 saat
kararmadığı zamanlarda güvertede güneşlenerek, büyüleyici manzaralar eşliğinde
yol almak müthiş bir zevk.
Kışın Baltık Denizi’ne kıyısı olan
ülkelere, her gün binlerce yolcu taşınıyor. Kış yolculuğu, havanın erken
kararması ve aşırı soğuk olmasından dolayı çok tercih edilen aylar değil. Öte yandan,
kuzey ülkelerinin kar altındaki manzaraları ve buz denizinde feribotla yolculuk,
değişik bir deneyim olabilir.
Baltık Denizinin iç deniz olması ve birçok
büyük akarsuyun denize dökülmesi nedeniyle, suyun tuzluluk oranı yok denecek
kadar az. Bu sebepten kışın uzun süre deniz donuyor.
Kış şartlarında deniz yolunda
seyahat eden gemilere yol açmak için buz kıran gemiler bu hatlarda sürekli
çalışıyorlar.
Buz denizinde, buz kıran gemilerin açtığı daracık kanallardan, devasa feribotları milim hesabı ile geçiren
kaptanların becerikliliği insanı şaşırtıyor.
Feribotta alışveriş merkezi, bar,
disko, sauna, gazino, oyun makineleri canlı müzik, eğlence, şovlar ve çok ucuz içki çeşitleri var.
Finlilerin saunaya olan düşkünlüğünü
asansörlerde, koridorlarda parmak arası terliklerini giymiş akın akın saunaya
giden peştamallı Finlileri görünce anladım. Meğer sauna yani Fin hamamı, Finlilerin
kültürüymüş ve her müstakil evde muhakkak sauna olurmuş. Ülkede bir milyonun
üzerinde sauna varmış.
Hatta sauna kelimesi de Finceden geliyormuş.
Hatta sauna kelimesi de Finceden geliyormuş.
İnsanlar ülke görmekten çok bu
aktiviteleri yapmak ya da güvertede aheste aheste sallanarak güneşin doğuşunu
batışını seyretmek için gemiyle seyahat etmeyi tercih ediyorlar.
16 saatlik eğlenceli gece yolculuğumuzun
sonunda sabah Helsinki Limanına geldik. Kaptanın, feribotunu iskeleye
paralel yanaştırma ustalığı karşısında "tebrik ederiz" :)) diyerek
gemiden indik.
Gemiden inen yolcuların azlığı
dikkatimi çekti. Meğer yolcuların çoğu gece eğlenmekten yorulduğu için ertesi
gün şehre inmeyip, limanda bekleyen gemide, kamaralarında uyuyup ikinci gece
için enerji toplarlarmış.
Baltık’ın kızı, göller ülkesi,
kuzeyin beyaz şehri, küçük St. Petersburg olarak da adlandırılan Helsinki
Finlandiya’nın en güneyinde, Finlandiya Körfezinde yer alıyor.
Helsinki, İskandinavya ve Kuzey
Avrupa'daki başkentler arasında güvenlik ve huzur kriterleri çerçevesinde, en
yaşanabilir şehir seçilmiş.
İlk durağımız yolumuzun üzerindeki meydanında kurulan pazar yeri oldu. Sabah erken olduğu için birkaç balıkçının dışında pazar tam kurulmamıştı. Belediye Binası ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü de bu meydanda.
Her gün kurulan pazarda taze sebze meyve ve Baltık Denizine özgü taze balık çeşitleri bulunuyor. Bu pazarda patates, domates dahil birçok meyve sebze litreyle satılıyormuş.
Yağan yağmura rağmen Helsinki’yi keşfetme heyecanımızla, gezi programını uygulamak üzere pazar meydanından şehre doğru yürümeye başladık. Helsinki'de görülecek yerlerin çoğu şehir merkezinde bulunduğu için metro, tramvay ve otobüs kullanmaya gerek yok. Avuç içi kadar Helsinki’yi Senato Meydanı ve civarı, Esplanadi parkı ve çevresi ile Tren İstasyonu bölgesi olmak üzere, yaklaşık 6 saatte yürüyerek tamamlamak mümkün.
Yağmur
dışarıda gezmemize izin vermiyor. Yanımıza şemsiye de almayı düşünemedik. Uyduruktan
bir yağmurlukla o saçak altından öbür saçak altına koşarak Helsinki’nin sembolü
olan Tuomiokirkko Katadralinin, Hükümet Sarayının, Helsinki Üniversitesinin ve Fin
Kütüphanesinin bulunduğu Senato Meydanına gelmeyi başardık.
1820 -1850 tarihleri arasında Alman mimar Carl Ludwig Engel tarafından inşa edilen katedral, Helisinki’nin en çok ziyaret edilen ve fotoğraflanan binasıymış. Senato meydanından geniş ve dik basamaklarla çıkılarak ulaşılan katedral, yüksek bir düzlüğe kurulmuş. Dolayısıyla şehrin birçok yerinden görülüyor.
Helsinki’de yeni yıl kutlamaları, çok büyük bir alana sahip olan, Senato Meydanında yapılıyormuş.
Senato Meydanındaki
Kütüphane Binası.
Finlandiya yasalarında “Şehir
merkezindeki hiçbir yapı, parlamento binasının yüksekliğini geçemez" yasası
varmış. Bu yasa sayesinde gözü rahatsız edecek yükseklikte bina olmadığı gibi, şehir
estetik bir görüntüye sahip olmuş.
Limana bakan bir yamaç üzerinde yer alan
Uspenski Katedrali, Batı Avrupa'nın en büyük Ortodoks kilisesiymiş. Kırmızı kiremitli,
altın kubbeli bina masallardaki şatoları andırıyor.
Mimari tasarımı çok çarpıcı olan bu
kilisenin 12 kubbesi, İsa'nın 12 havarisini simgeliyormuş.
Uspenski Katedrali’ne giden yolun üzerindeki
köprünün korkuluklarına, aşıklar tarafından asılan binlerce rengarenk kilitler,
çok hoş görünüyor. Asma kilitleri birlikte kilitleyip “aşkımız ölümsüz olsun”
diyerek anahtarını nehre atarlarmış.
Helsinki'nin kalbi Esplanadi Parkı kocaman
ağaçları, etrafına dizilmiş lüks mağazaları, tarihi restoranları, kafeleri, şık
sokak lambaları, çiçekleri heykelleri ile çok süslü çokk...
Avrupa ülkeleri için sanki parklar zenginlik
göstergesi.Yaz aylarında bu parklarda sürekli konserler ve açık hava gösterileri yapılıyormuş.
Esplanadi Parkındaki zıt yöne bakan
kadın heykeli.
Parkın
merkezindeki heykel, Finlandiya’nın ulusal şairi J.L. Runeberg'e ait.
Parktaki bir başka heykel, Finlilerin
ünlü şair, gazeteci ve roman yazarı, Eino Leino’un heykeli.
Helsinki sanatının en önemli ve en
güzel parçası seçilen, Havis Amanda denizkızı heykeli.
1860 yılında belediye, esnaftan topladığı
paralarla meydana çıplak kadın heykeli yaptırmış. Meydan esnaflardan bir eczacı, bu çıplak heykel için "Ben böyle sanatı istemem” diye toplanan
paraya katılmamış. Sora ne olmuş bilin bakalım. Belediye, heykelin poposunu eczacının
dükkanına dönük olarak yerleştirmiş. Çok manidar olmuş:))
Esplanadi
Parkının etrafı lüks mağazalarla çevrili.
Finlilerin kültür, sanat ve estetiğe
verdiği önemi, Esplanadi Parkında bir arada gördüm. Sanatlarını heykellerinde,
kültürlerini açık hava gösterileri ve sergilerinde, estetiklerini de parkın
çevresindeki binaların mimarisiyle anlatmışlar.
Finli mimar Avlar Aalto “Dilimiz
öyle zor ki, kendimizi ifade etme yolu olarak mimariyi seçtik” demiş.
Esplanadi Parkında
bulunan tarihi Kappeli Restoranı, Helsinki’ye gelen turistlerin uğrak
yerlerinden biri.
Tren İstasyon
Binası
Ateneum Sanat Müzesi Binası,
Helsinki Tren İstasyonunun karşısında. Müzede heykel ve klasik sanatçıların
büstleri sergileniyor.
Ulusal Müzede
Finlandiya’nın tarihini anlatan koleksiyonlar sergileniyor.
20. yüzyıl başında inşa edilmiş olan
Tiyatro Binası, istasyon meydanında. Helsinki’deki
en gösterişli binalardan bir tanesi.
Parlamento Binası.
Helsinki’de görülmesi gereken
yerlerden olan, oyma kale kilise ve ünlü Fin besteci Sibelius’un anıtına, zamanımız
yetmediği için gidemedik.
Finlandiya’dan bir şeyler almak için hediyelik
eşya satan dükkanları gezdim. Ancak geyik maketi, geyik motifi kazaklar,
eldivenler, atkılar ve Noel Baba maketi dışında, alacak bir şey bulamadım.
Eski tarihlerden beri geyik, Finlandiya
halkı için etinden, sütünden hatta kemiğinden yararlandıkları bir canlı olmuş. Geyik
günümüzde de Finlandiya kültürünü yansıtması özellikleriyle simge olmuş. Öyle ki
Pasaportlarının sayfalarına bile geyik resmi basmışlar. Pasaportun yaprakları
hızlıca çevrildiğinde, geyik hareket ediyor.
Ne yenir ne içilir diye baktığımda marmelat (marketlerde satılan çeşitli orman meyvelerinin reçelleri ve
marmelatları çok güzel hediyelik oluyor.) balık, geyik eti, patates ve bin bir çeşit kahve diye özetleyebilirim.
İskandinav Ülkelerinde geyik eti çoğunlukla
kurutulmuş ve üzerine marmelat dökülmüş haliyle tüketiliyor. Ben de geçmiş
yıllarda marmelatlı geyik eti yemiştim. Tuzlu eti,
tatlıyla beraber tüketmek pek hoş olmadı.
Finlandiya yasalarında internet
bağlantısına sahip olmak vatandaşlık hakkıymış.
Finlandiya’da dürüstlük, dakiklik, alçakgönüllülük
büyük saygı görürmüş.
Yüksek sesle konuşmaz, bağırarak
konuşmayı tehdit olarak algılarlarmış ve anlaşmazlıkları sakin sakin konuşarak
çözerlermiş. Kendilerini ön plana çıkartmaz ve övmezlermiş.
Bizim buralarda bu meziyetlere “ezik
miyim ben” derler :))
Başka
gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın.
Benim
gözümle zuhal Şen