2 Şubat 2014 Pazar

Helsinki - FİNLANDİYA


Bir Kasım günü, Stockholm Limanından akşamüstü Helsinki’ye hareket eden Viking Line Feribotuna atlayıp, gidiş dönüş olmak üzere 2 gece yatmalı olarak, Helsinki’ye hareket ettik. Akşamüstü Stockholm Limanından kalkan gemi, ertesi sabah Helsinki’ye geliyor. O gün limanda demirli kalan feribot, akşamüstü saat 17.00 de Helsinki’ye getirdiği yolcularla beraber, yeni yolcularını da alarak tekrar Stockholm’e hareket ediyor. Dolayısıyla yaklaşık 6 saatlik bir zaman diliminde Helsinki’yi, benim gözümle beraber gezeceğiz.
Kuzey ülkelerinden birine gidince, Baltık Denizi’ne kıyısı olan diğer ülkeleri de gezmek çok kolay. Helsinki, Stockholm, Tallinn, Litvanya, Riga, St Petersburg arası yaz - kış sefer yapan gemilerden birine bindiğinizde ertesi sabah gitmek istediğiniz yerdesiniz. Avrupa ülkesinden giriş yapıldığı için Helsinki’ye, Norveç’e ve Tallinn’e vize almak gerekmiyor. Diğer ülkeler vize istiyor mu? Bilmiyorum ama uygulamalarının aynı olduğunu düşünüyorum. Yine de seyahatlere ilişkin vize uygulamaları hakkında bilgi alıp, öyle hareket etmekte yarar var.

Feribotlar yolcu dışında kargo taşmacılığı yaptığından, yolcusu olsa da olmasa da her gün ülkeler arasında gider gelir. Gemi şirketleri kışın yolcu sayısı düştüğü zamanlarda çok ucuz fiyatlar uygulayarak, yolcu çekmeye çalışır. Ayrıca alt güverte penceresi olmayan bir iç odada kalmaya cesaret edenler için neredeyse bedavadan yeni bir ülke keşfetme imkanı var.

Haziran -Temmuz ayları, Baltık Denizi’ne kıyısı olan ülkelere feribotla gitmek için en iyi aylar. Yazın havanın 19 saat kararmadığı zamanlarda güvertede güneşlenerek, büyüleyici manzaralar eşliğinde yol almak müthiş bir zevk.
Kışın Baltık Denizi’ne kıyısı olan ülkelere, her gün binlerce yolcu taşınıyor. Kış yolculuğu, havanın erken kararması ve aşırı soğuk olmasından dolayı çok tercih edilen aylar değil. Öte yandan, kuzey ülkelerinin kar altındaki manzaraları ve buz denizinde feribotla yolculuk, değişik bir deneyim olabilir.
Baltık Denizinin iç deniz olması ve birçok büyük akarsuyun denize dökülmesi nedeniyle, suyun tuzluluk oranı yok denecek kadar az. Bu sebepten kışın uzun süre deniz donuyor.
Kış şartlarında deniz yolunda seyahat eden gemilere yol açmak için buz kıran gemiler bu hatlarda sürekli çalışıyorlar.
Buz denizinde, buz kıran gemilerin açtığı daracık kanallardan, devasa feribotları milim hesabı ile geçiren kaptanların becerikliliği insanı şaşırtıyor.



    

 
Feribotta alışveriş merkezi, bar, disko, sauna, gazino, oyun makineleri canlı müzik, eğlence, şovlar ve çok ucuz içki çeşitleri var.
Finlilerin saunaya olan düşkünlüğünü asansörlerde, koridorlarda parmak arası terliklerini giymiş akın akın saunaya giden peştamallı Finlileri görünce anladım. Meğer sauna yani Fin hamamı, Finlilerin kültürüymüş ve her müstakil evde muhakkak sauna olurmuş. Ülkede bir milyonun üzerinde sauna varmış.
  Hatta sauna kelimesi de Finceden geliyormuş.
İnsanlar ülke görmekten çok bu aktiviteleri yapmak ya da güvertede aheste aheste sallanarak güneşin doğuşunu batışını seyretmek için gemiyle seyahat etmeyi tercih ediyorlar.
16 saatlik eğlenceli gece yolculuğumuzun sonunda sabah Helsinki Limanına geldik. Kaptanın, feribotunu iskeleye paralel yanaştırma ustalığı karşısında "tebrik ederiz" :)) diyerek gemiden indik.
Gemiden inen yolcuların azlığı dikkatimi çekti. Meğer yolcuların çoğu gece eğlenmekten yorulduğu için ertesi gün şehre inmeyip, limanda bekleyen gemide, kamaralarında uyuyup ikinci gece için enerji toplarlarmış.

Baltık’ın kızı, göller ülkesi, kuzeyin beyaz şehri, küçük St. Petersburg olarak da adlandırılan Helsinki Finlandiya’nın en güneyinde, Finlandiya Körfezinde yer alıyor.
Helsinki, İskandinavya ve Kuzey Avrupa'daki başkentler arasında güvenlik ve huzur kriterleri çerçevesinde, en yaşanabilir şehir seçilmiş.

İlk durağımız yolumuzun üzerindeki meydanında kurulan pazar yeri oldu. Sabah erken olduğu için birkaç balıkçının dışında pazar tam kurulmamıştı. Belediye Binası ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü de  bu meydanda.
Her gün kurulan pazarda taze sebze meyve ve Baltık Denizine özgü taze balık çeşitleri bulunuyor. Bu pazarda patates, domates dahil birçok meyve sebze litreyle satılıyormuş.
Yağan yağmura rağmen Helsinki’yi keşfetme heyecanımızla, gezi programını uygulamak üzere pazar meydanından şehre doğru yürümeye başladık. Helsinki'de görülecek yerlerin çoğu şehir merkezinde bulunduğu için metro, tramvay ve otobüs kullanmaya gerek yok. Avuç içi kadar Helsinki’yi Senato Meydanı ve civarı, Esplanadi parkı ve çevresi ile Tren İstasyonu bölgesi olmak üzere, yaklaşık 6 saatte yürüyerek tamamlamak mümkün.
Yağmur dışarıda gezmemize izin vermiyor. Yanımıza şemsiye de almayı düşünemedik. Uyduruktan bir yağmurlukla o saçak altından öbür saçak altına koşarak Helsinki’nin sembolü olan Tuomiokirkko Katadralinin, Hükümet Sarayının, Helsinki Üniversitesinin ve Fin Kütüphanesinin bulunduğu Senato Meydanına gelmeyi başardık.

1820 -1850 tarihleri arasında Alman mimar Carl Ludwig Engel tarafından inşa edilen katedral, Helisinki’nin en çok ziyaret edilen ve fotoğraflanan binasıymış. Senato meydanından geniş ve dik basamaklarla çıkılarak ulaşılan katedral, yüksek bir düzlüğe kurulmuş. Dolayısıyla şehrin birçok yerinden görülüyor.

Helsinki’de yeni yıl kutlamaları, çok büyük bir alana sahip olan, Senato Meydanında yapılıyormuş.
Senato Meydanındaki Kütüphane Binası.
Finlandiya yasalarında “Şehir merkezindeki hiçbir yapı, parlamento binasının yüksekliğini geçemez" yasası varmış. Bu yasa sayesinde gözü rahatsız edecek yükseklikte bina olmadığı gibi, şehir estetik bir görüntüye sahip olmuş.
Limana bakan bir yamaç üzerinde yer alan Uspenski Katedrali, Batı Avrupa'nın en büyük Ortodoks kilisesiymiş. Kırmızı kiremitli, altın kubbeli bina masallardaki şatoları andırıyor.
Mimari tasarımı çok çarpıcı olan bu kilisenin 12 kubbesi, İsa'nın 12 havarisini simgeliyormuş.
  

Uspenski Katedrali’ne giden yolun üzerindeki köprünün korkuluklarına, aşıklar tarafından asılan binlerce rengarenk kilitler, çok hoş görünüyor. Asma kilitleri birlikte kilitleyip “aşkımız ölümsüz olsun” diyerek anahtarını nehre atarlarmış.
Helsinki'nin kalbi Esplanadi Parkı kocaman ağaçları, etrafına dizilmiş lüks mağazaları, tarihi restoranları, kafeleri, şık sokak lambaları, çiçekleri heykelleri ile çok süslü çokk...
Avrupa ülkeleri için sanki parklar zenginlik göstergesi.Yaz aylarında bu parklarda sürekli konserler ve açık hava gösterileri yapılıyormuş. 
Esplanadi Parkındaki zıt yöne bakan kadın heykeli.

Parkın merkezindeki heykel, Finlandiya’nın ulusal şairi J.L. Runeberg'e ait.
 Parktaki bir başka heykel, Finlilerin ünlü şair, gazeteci ve roman yazarı, Eino Leino’un heykeli.  
Helsinki sanatının en önemli ve en güzel parçası seçilen, Havis Amanda denizkızı heykeli.
1860 yılında belediye, esnaftan topladığı paralarla meydana çıplak kadın heykeli yaptırmış. Meydan esnaflardan bir eczacı, bu çıplak heykel için "Ben böyle sanatı istemem” diye toplanan paraya katılmamış. Sora ne olmuş bilin bakalım. Belediye, heykelin poposunu eczacının dükkanına dönük olarak yerleştirmiş. Çok manidar olmuş:))
Esplanadi Parkının etrafı lüks mağazalarla çevrili.


Finlilerin kültür, sanat ve estetiğe verdiği önemi, Esplanadi Parkında bir arada gördüm. Sanatlarını heykellerinde, kültürlerini açık hava gösterileri ve sergilerinde, estetiklerini de parkın çevresindeki binaların mimarisiyle anlatmışlar.
Finli mimar Avlar Aalto “Dilimiz öyle zor ki, kendimizi ifade etme yolu olarak mimariyi seçtik” demiş. 
Esplanadi Parkında bulunan tarihi Kappeli Restoranı, Helsinki’ye gelen turistlerin uğrak yerlerinden biri.
Tren İstasyon Binası
Ateneum Sanat Müzesi Binası, Helsinki Tren İstasyonunun karşısında. Müzede heykel ve klasik sanatçıların büstleri sergileniyor.
Ulusal Müzede Finlandiya’nın tarihini anlatan koleksiyonlar sergileniyor.

20. yüzyıl başında inşa edilmiş olan Tiyatro Binası, istasyon meydanında.  Helsinki’deki en gösterişli binalardan bir tanesi.
Parlamento Binası.
Helsinki’de görülmesi gereken yerlerden olan, oyma kale kilise ve ünlü Fin besteci Sibelius’un anıtına, zamanımız yetmediği için gidemedik.
 Finlandiya’dan bir şeyler almak için hediyelik eşya satan dükkanları gezdim. Ancak geyik maketi, geyik motifi kazaklar, eldivenler, atkılar ve Noel Baba maketi dışında, alacak bir şey bulamadım. 





Eski tarihlerden beri geyik, Finlandiya halkı için etinden, sütünden hatta kemiğinden yararlandıkları bir canlı olmuş. Geyik günümüzde de Finlandiya kültürünü yansıtması özellikleriyle simge olmuş. Öyle ki Pasaportlarının sayfalarına bile geyik resmi basmışlar. Pasaportun yaprakları hızlıca çevrildiğinde, geyik hareket ediyor.
Ne yenir ne içilir diye baktığımda marmelat (marketlerde satılan çeşitli orman meyvelerinin reçelleri ve marmelatları çok güzel hediyelik oluyor.)  balık, geyik eti, patates ve bin bir çeşit kahve diye özetleyebilirim.
İskandinav Ülkelerinde geyik eti çoğunlukla kurutulmuş ve üzerine marmelat dökülmüş haliyle tüketiliyor. Ben de geçmiş yıllarda marmelatlı geyik eti yemiştim. Tuzlu eti, tatlıyla beraber tüketmek pek hoş olmadı.

Finlandiya yasalarında internet bağlantısına sahip olmak vatandaşlık hakkıymış.
Finlandiya’da dürüstlük, dakiklik, alçakgönüllülük büyük saygı görürmüş.
Yüksek sesle konuşmaz, bağırarak konuşmayı tehdit olarak algılarlarmış ve anlaşmazlıkları sakin sakin konuşarak çözerlermiş. Kendilerini ön plana çıkartmaz ve övmezlermiş.
Bizim buralarda bu meziyetlere “ezik miyim ben” derler :))

Başka gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın. 

Benim gözümle zuhal Şen