7 Mart 2014 Cuma

Bergen - NORVEÇ

Doğa harikası coğrafyasıyla mutlaka görülmesi gereken yerler arasında olan Norveç gitmeye, gezmeye, görmeye kesinlikle değer bir ülke. Muhteşem doğaya sahip bu güzel ülkeyi, benim gözümle beraber gezeceğiz.

Norveç Batı Avrupa’nın en kuzeyinde, İskandinavya Yarımadasında yer alır. Krallıkla yönetilen bir ülke olsa da, kral sadece sembolik hükumet başkanıdır.
Yaşam standartları ve kişi başına düşen milli gelirleri, Avrupa Birliği ülkelerinden daha yüksek olan Norveç, AB’ye girmemek için 1972 ve 1994’de AB hayır referandumları ile üyelik teklifini reddeden bir ülke.
Norveç fakir bir ülke iken, 1970' yıllarından itibaren petrol ve doğal gaz gelirleriyle zenginleşmiş ve dünyanın üçüncü büyük petrol üreticisi olmuş. Dolayısıyla kişi başına gelirde dünya liderliğini eline almış.
 Petrol ve doğal gaz rezervlerinin zamanla tükeneceğinin farkında olan Norveç, gelecek yıllarda da refah seviyesini devam ettirmek için petrol ve doğal gazdan kazandığı parayı harcamayıp, kanunla kurulan petrol fonuna aktararak biriktiren bir ülke. Özenilecek ve örnek alınacak çok güzel hareketler yapan Norveç, diye girizgah yaptıktan sonra benim gözümle izlenimlerimi yazmaya başlıyorum.

Norveç gezimizi, yol üzerinde görülecek birçok yerin olması ve manzaranın güzelliği nedeniyle arabayla yapmayı planladık. Norveç’in doğusundan başlayıp, en batı ucundaki Bergen şehrine gideceğiz. Planımızı başka bir yoldan geri dönerek, İkinci Dünya Savaşı yıllarında atom bombası projesi için ağır su üretiminin yapıldığı Rjukan kasabasındaki İndustrial Workers müzesini ziyaret edip, Oslo’yu da gördükten sonra gezimizi noktalamak şeklide oluşturduk.
Norveç’in kendine özgü zorlu doğa ve arazi karakteri nedeni ile hazırlıklarımızı en ufak ayrıntısına kadar düşündük. Çünkü dağ geçitlerinden, dolambaçlı ve kimi yerlerde tek araba geçişli daracık yollardan, tünellerden ve dik uçurumlardan oluşan bir yolculuk yapacağız. Kasım ayı olmasından dolayı yükseklere çıktıkça ne ile karşılaşacağımızı da henüz bilemiyoruz.
Akşam saat 19.00 yola koyulduk. 14 – 15 saat gece yolculuğumuzdan sonra sabah Bergen’e varmayı planlıyoruz.
 3 saat boyunca Norveç trafiği ile birlikte otoyolda devam ederken, zaman içerisinde araba sayısı azaldı, yerleşim yerleri bitti ve yol otobandan tek şeritli yollara dönüşmeye başladı. Norveç yıllarca deniz ve demiryoluyla ulaşımı sağladığı için karayoluna son yıllarda yatırım yapan bir ülke. Dolayısıyla bizim düşündüğümüz gibi kocaman otobanları yok. Norveç doğasına inanılmaz sahip çıkan ve dünyada arabalardan karbon vergisi alan tek ülke. Bu bilinçle hareketle doğayı bozmamak için de otoban inşa etmemişler.

 Norveç yüzölçümü olarak Avrupa’nın beşinci büyük ülkesi olmasına karşın, nüfus yoğunluğu bakımından, Avrupa’nın en küçük ülkesi ve insanların çoğu şehirlerde yaşıyor. 
Dar yollardan yukarıya doğru tırmandıkça yolların karla kaplı olduğunu gördük. Yol boyunca Norveç’in vahşi ve kırsal görüntüsü yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı.
Yola çıkalı 7 saat oldu. Gece kilometrelerce yol boyunca bir tane bile araba görmeyince hafiften tedirginlik yaşamaya başladık. Buz tutmuş yollar çok dik bir şekilde  yukarı -  aşağı olmaya başladı ve biz de bu yollardan pür dikkat inerek, çıkarak, dönerek olabildiğince hızlı bir şekilde bölgeden çıkmaya çalışıyoruz.
Ayın gökyüzünü azıcık da olsa aydınlatan bütün ışığını yutan devasa bir kar bulutu görünce “eyvahlar olsun galiba saçma bir maceraya kalkıştık” diye birbirimize söylemesek de başımıza gelecek olası durumlara karşı tedbirler düşünmeye başladık.
Türkiye’de 50 km sağa sola gidildiğinde muhakkak bir yerleşim bölgesine ulaşılır. Saatlerce tırmanıyoruz ortalıkta ne bir ev, ne bir otel, ne araba, kısaca yaşamla ilgili hiçbir emare yok. Belli ki çok yükselmişiz, burada ağaç bile yetişmiyor.  Acaba yanlış bir yola mı girdik, biz nereye gidiyoruz böyle, bu dağın tepesine nasıl geldik? Diye korkmaya başladık. Kısacası gece ıssızlığın içerisindeyiz, kar yağıyor ve yerler buz. Bu çok korkutucu kombinasyonun ortasında, arabamız bozulmasın diye dua ediyoruz. Acaba gerimi dönsek diye düşündük ama kat ettiğimiz yol rezalet olduğu için ona da cesaret edemedik.
     
İskandinav mitolojisinde dağlardaki mağaralarda yaşayan insan yiyen, yarı insan yarı hayvan yaratıkların, yani trollerin yaşadığından bahsedilir.
Norveçli gençlerin kendi kameraları ile canlı olarak çektiği, troll avı görüntülerinin kayıtlarından oluşturulan, bir Norveç filmi izlemiştim. Filmde troll görüntülerini çekmeyi başaran gençler, kaybolmuş ama kameraları bulunmuştu. Filmde troll görüntülerinin kesinlikle orijinal olduğundan bahsediyordu. O zaman filmi izlerken safsata bunlar diye gülüp geçmiştim. Şimdi gülemiyorum, çünkü filmin konu olduğu karanlık, uçsuz bucaksız dağlık bölgenin zirvesindeyiz ve kar birikintilerinin oluşturduğu şekiller gözüme, karda yatan troll gibi görünmeye başladı. Acaba bu dağlarda insanlar gece araba kullanmaya cesaret edemedikleri için mi yollarda bizden başka insan yok.
Alacakaranlık saatlerinde zirvede Moğol kulübelerine benzeyen barınakların yanından geçtik. Muhtemelen sığınma barınağı olarak yapılmış. Bir dönem kuzey kutup dairesinde gittiğimiz bir bölgede, bu tür Moğol kulübelerine rastlamıştım. Dağda ya da ormanda mahsur kalan insanların barınması amacıyla yapılmıştı. İçerisinde yakacak ve kurutulmuş geyik eti vardı ve hepsinin kapısı açıktı.
 
Nihayet havanın aydınlanması ile birlikte yüksek dağlardan hızlı bir şekilde irtifa kaybederek, deniz seviyesine doğru inmeye başladık.
Yol kenarında bir tuvalet kulübesi. 
İskandinavya’nın çim kaplı çatıları, doğanın ekolojik görüntüsü ve sağladığı izolasyon avantajı nedeniyle, geleneksel İskandinav mimarisinin bir parçası olmuş.
 
Norveç’teki dağ yolları 

Norveç'te yolların tümü aynı sınıfta değil, bir tarafta arabayı zar zor döndürdüğümüz yollardan, diğer tarafta da mühendislik harikası yollardan geçiyoruz.



3 saat önce buralarda yaşanır mı derken, şimdi Fiyort kenarından doğru yol alırken, vayy  tam yaşanacak yerler buralar, diyecek kadar zıtlıklar bölgesi.

Kıyı boyunca gördüğüm köy ve kasabalar, sükuneti ve huzurlu görüntüsü ile Norveç’i simgeliyor.
Fiyortlar ülkesi Norveç’in kıyıları
Beni heyecanlara gark eden ve “yemin ederim ki hayatımda gördüğüm en muhteşem bölge” dediğim fiyortlar.
Maalesef bu bölgenin fotoğraflarını sis nedeniyle çekemedim. Fotoğraflardan bazılarını, Norveç’in tanıtım sayfalarından aldım.
Buzul çağı zamanında buzulların kayaları yontması sonucu oluşan vadilere,  deniz suyunun dolmasıyla meydana gelen bu coğrafi güzellik, bazı bölgelerde karanın 200 kilometre kadar içine giriyor. Fiyordun, Türkiye'deki minik benzeri 2 km uzunluğundaki Sinop’taki Hamsiloz fiyordu.
Hayalimde yarattığım yerler gerçekmiş diye şaşırdığım manzaralar, insanı ruhsal ve duygusal olarak başka bir boyutta alıp götürüyor.

Dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak kabul edilen ve UNESCO'nun Dünya Miras Listesinde yer alan fiyortlarda en önemli aktivite, tekne gazisi yapmak. Çünkü yüzlerce metre yükseklikten bıçak gibi aşağıya inen kayalıklar, köpük köpük dökülen şelaleler, yılan gibi kıvrılarak karaya girmiş deniz kısacası tek bir doğal alanda her şeyi var.
 


Denizden 600 metre yükseklikteki Pulpit Rock, yani Vaaz Kayası dünyanın en nefes kesici izleme platformlarından biri olarak seçilmiş. Manzarası akıllara durgunluk verecek kadar değişik ve güzel. Yükseklik korkusu olanlar için ise oldukça  ürkütücü.
 
Fiyortlarda tekne gezilerinin dışında bisikletle geziler, yürüyüş ve kayak faaliyetleri düzenleniyor. Kışın donmuş şelalelere tırmanan, adrenalin bağımlısı çılgınlar bile var.
Dünyada içme suyu ile ünlü olan Voss kasabasında mola verip, Bergen’e devam edeceğiz.
 
Yol boyunca gördüğümüz sarp kayalıklardan yüzlerce metre aşağıya dökülen irili ufaklı şelalelerin görselliği muhteşem.
Voss'lular, Voss suyu saf ve Voss suyunun mineralleri hiç bir suda yok diyerek, sularını yere göğe sığdıramıyorlar.
 
Söylenen o ki; dağlardan süzülen sular kum ve kaya katmanlarından süzülerek yeraltında toplanırmış. Su doğal yollarla havayla da temas etmeden filtre olduğu için dünyanın en temiz suyuymuş.
Gerçekten de su doğanın kalbinden fışkırıyor.
Fakat voss’ta suya gereğinden fazla bir değer vermişler. Zira suyu içerken ödenen para akla gelince “her derde deva bu su” muamelesi yapmak geliyor insanın içinden. Arkadaşlarımın, “Madonna bile suyunu voss’tan getirtiyormuş, artık sen de bize 1 şişe su getirirsin” diye sipariş ettikleri suyu da aldım.

 Dar, virajlı ve tünellerle dolu yoldan muhteşem manzaralar eşliğinde fiyort boyunca, karayolu üzerinde Bergen’e ulaştık.
Vikinglerin yaşadığı en son şehir olarak bilinen Bergen,
1070 yılında kurulmuş.
Günümüzde kültürel etkinlikler nedeniyle 2000 yılında Avrupa Kültür Başkent’liği yapmış güzel bir şehir. Dünyanın en eski Orkestrası Bergen’in yerel orkestrası olan, Bergen Filarmoni Orkestrasıymış .
  Ayrıca dünyaca ünlü besteci Edvard Grieg ’de bergen’in bağrından çıkmış.
Bergen’de gezilecek yerler, Vagen Koyu bölgesi etrafında toplandığı için şehir gezimizi yürüyerek yapacağız.
 Yürüyerek gezmek bir şehri keşfetmenin en güzel yollarından biri olduğunu bildiğimiz için ilk durağımız, 15. yüzyılda Hansa Birliği tüccarlarının ikamet ettiği, Hansa Evlerine yürümek oldu.

 
Hansa Birliği, Almanların ticaretlerini güvence altına almak için kurdukları bir birlik. Hansa birliği, korsanlara karşı önlem alarak deniz seferlerinin güvenliğini sağlamak amacı ile birçok liman ülkesinde kurulmuş. Bergen limanı da Hansa Birliğinin üslerinden bir tanesi olmuş. Liman boyunca uzanan rengarenk ahşap Hansa Evleri UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde yer alıyor. Üç katlı bu rengarenk evlerin altında hediyelik eşya satan dükkanlar ve kafeler var.


Şehrin cadde ve sokaklarının temizliği takdire şayan. Vallahi  insan yerlere  ayakkabıya basmaya kıyamıyor, lütfen ayaklara bir terlik istiyoruz:))


Yedi dağ ve deniz tarafından çevrili Bergen, Norveç'in ikinci büyük şehri.
Liman bölgesi.
Vagen Limanı Norveç ihracatının batıdaki merkezi olduğu kadar, Avrupa’nın en önemli limanları arasında.
 
Limanda kurulan pazarın açık hava kısmında daha çok meyve, sebze, çiçek, el sanatları, ayaküstü atıştırmalık yiyecekler ve hediyelik eşya satılıyor.



Balık pazarındaki camekanla kapatılmış olan alan, çeşitlilik ve görsellik açısından gezilmesi gereken yerlerden. Balina eti, somon, morina gibi balık çeşitleri ve kabuklu deniz ürünleri açısından çok zengin bir Pazar. Pişmiş deniz ürünlerinin yenildiği pazarda fiyatlar çok pahalı olsa da izzet-i ikramı yarışı sayesinde merak edilen tüm ürünlerin tadına bakılıyor. Özellikle balık çorbası burada denenmesi gereken tatlardan.
 Rüzgarda kurutmuş Morina Balığı.
 Somon ve morina balıklarının yumurtlama alanı olan Norveç, balık üzerine geniş bir mutfağa sahip. Balık haricinde geleneksel yemekleri Farikal, bizim lahana ile yaptığımız kapuskanın, kuzu etiyle yapılmış şekli. Milli içkileri ise patatesten damıtılarak yapılan aquavit’i. 
Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu balina etinin insan sağlığına zararlı olduğu uyarısında bulunmasına rağmen ekonomik olduğu için olsa gerek, balina eti, kuzey ülkelerinde yaygın olarak tüketiliyor. Biz yemedik ama deneyenler ciğerle balığın karışımı bir tada sahip olduğunu söylüyorlar.
 Norveçli balıkçıların keşfettiği, balinanın yağından elde edilen, el ve vücut kremleri kozmetik piyasasında oldukça fazla kullanılıyor.
Balık pazarının girişinde doldurulmuş kutup ayısı.
Norveç’in kuzeyde hızla sayısı artan kutup ayıları tehdit oluşturmaya başlayınca, kutup ayısı gözcüsü diye bir iş alanı oluşmuş. İşe alınacak kişilerde aranan özellik, gerektiğinde ayıları kaçırabilecek desibelli bir sese sahip olmakmış.
 Bergen’i yukarıdan görmek için 15 dakikada bir kalkan, Floibanen füniküleri ile Floyen Dağı’na çıkacağız.
 7–8 dakika içinde dağa keçi gibi tırmanan floibanen, deniz seviyesinden 320 metre yükselerek en üst istasyona çıkıyor.
Cam tavanlar ve panoramik pencereleri olan Floibanen, oldukça dik bir rampadan tırmanarak tepeye çıkarken, onlarca kişiyi yukarı çekiyor. Fren patlarsa arabayı tutabilene aşk olsun gibi düşünceler beynime hücum etse de, Floen Tepesine çıkmanın cazibesi etkisinde kaldım ve bindim.
Sonradan öğrendim ki; arabalar son derece kapsamlı otomatik ve manüel fren sistemleleri ile donatılmış. Bu fren sistemleri aşırı hız gibi olası bir problemde, birkaç saniye içinde arabaları durduruyormuş.
 Sürekli yağmur yağan Bergen’de şansımıza hava çok açık ve pussuz olmasından dolayı, şehrin muhteşem panoramik manzarasının fotoğraflarını çekebildim.

 Bergen’in 1 saat önce gezdiğimiz yerlerini yukarıdan tanımaya çalışarak, Atlantik Okyanusuna tepeden bakarak ve fotoğraf çekerek zamanımızı doldurduk. 
 
Rjukan üzerinden geri dönüş yolculuğumuz başlıyor. Rjukan Bergen’e 3 saat mesafede. Hava kararmadan otelimize yerleşmeyi planlıyoruz.

Birbirine asma köprülerle bağlanmış kara parçasından diğerine geçerken sonsuzluk hissi veren sis bulutları, doruğu karlı dağlar, altımızda sakince duran deniz manzarası, dönüş yolumuzu zevkli hale getiriyor.
 
Hava hafiften karamaya başladı ve biz yine karla kaplı dağlara çıkıyoruz ve iniyoruz. Bu bölgede küçük yerleşim merkezleri olsa da dağın başında her şeyden uzak, kış şartlarında yaşayan insanların da olduğunu gördüm .Hem yaşam felsefelerine hem de cesaretlerine hayranlık duydum. Çünkü biliyorum ki, yılın büyük bölümü kar ve buz ile kaplı yollarda ulaşım çok zor. Bu zor kış şartlarında yaşayan insanlar, köpeklerin çektiği kızakları kullanarak ulaşımlarını sağlıyorlar.
Önceki gezimizde biz de bu kızaklara binerek bir bölgeden başka bir bölgeye gitmiştik. En önde lider bir köpek arkasında da ikişerli üç sıra halinde bağlanmış köpekler, kızağımızı saatte 20 kilometre hızla koşarak çekiyorlardı. O zamandan aklımda kalan tek şey, köpeklerin kızağı çekerken sürekli pırt yapması ve bizim bu kokuya, yol boyunca maruz kalmamızdı:))
Şimdilik dünyanın en uzun tüneli olan,1600 metre yükseklikteki dağ sırasının altından, Bergen ile Oslo'yu birbirine bağlayan Lærdal tünelinden geçiyoruz. Şimdilik dedim çünkü çalışması şu an devam eden İsviçre'deki Alp dağlarının altından geçen 57 km'lik tünel, önümüzdeki yıllarda birinciliği Lærdal tünelinin elinden alacak.
Lærdal tüneli 24,5 km. Tüneli geçmek 25 dakika sürüyor ve bitmek bilmiyor.
Sonu gelmeyecekmiş gibi devam eden bu tünelde insanlar, klostrofobiye yakalanmasınlar diye olsa gerek, belli aralıklarda mavi lambalarla ışıklandırılmış kocaman meydanlar yapılmış.
Tünelden çıktığımızda hava kararmıştı ama önemli değil, otelde yerimizi ayırttık sıkıntı yok derken, karşımızdaki ışıklı tabelada gideceğimiz istikametteki yolun kar nedeniyle kapandığı, dolayısıyla alternatif yollara yönelmemiz gerektiği uyarısını gördük. Alternatif yol araştırırken insanların şu şekilde uyarıldığını da okuduk.
 Bölgedeki koşullara alışık değilseniz bu yollarda sürüş iyi fikir olmayabilir. Kötü havalarda buzlu ve karanlık yollarda 14 saat, sizin için zor olabilir. Norveç’te şehirlerarası yolların kalitesiz olduğunu aklınızdan çıkartmayın. Kış sezonunda dağları geçmeyi planlıyorsanız, yollar genellikle hava koşulları nedeniyle kapalı olabilir. Bu nedenden dolayı yedek yakıt, sıcak giysiler, yiyecek ve içecek bulundurun. Karlı ve soğuk koşullarda sürüş için yeterli becerilere sahip olun. Bazı yollarda cep telefonu kapsama alanı dışında olduğunu aklımızda tutun. Her zaman gitmeden önce dağ yollarında gün ve saatleri ile ilgili özel bilgiler edinin.

24.5 kilometrelik tünelden tekrar geçerek geri dönmek zorunda kaldık. Tünelden çıktığımızda Rjukan'a giden diğer yolun da yarım saat içinde kapandığı uyarısı bize bayağı bir panik yaşattı. Resmen kış ortasında dağda mahsur kaldık. Bu bölgelerde ha deyince otel de bulunmuyor ki. Bulunsa bile sessizliğin ortasındaki ne olduğu belli olmayan yerlerde kalamayacağımızı biliyoruz. Karar verdik ve Rjukanı iptal edip, geldiğimiz yola razı olup, bütün gece araba kullanarak, bir an önce geri döneceğiz. Norveç’te kış koşullarında yaşamanın ne kadar zor olduğunu, uygulamasını yaşayarak öğrenmiş olduk.

24.5 kilometrelik tünelden 1,5 saat içerisinde üç kez geçerken tünel sendromu yaşamadığımıza dua ederek, gördüklerimizin ve yaşadıklarımızın eşiğinin ne kadar yüksek olduğuna konuşarak ve şaşırarak Norveç gezimizi sonlandırdık.

Norveç’le ilgili akılda kalanları düşündüğümde;
En uzun tünel, En temiz su, En bozulmamış doğa, En uzun fiyort, En eski Filarmoni Orkestrası, En yaşanası ülke, kişi başına gelirde En birinci... gibi birçok Enlerden sadece birkaçı.

Başka gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın. 

Benim gözümle zuhal Şen