Doğa harikası coğrafyasıyla mutlaka
görülmesi gereken yerler arasında olan Norveç gitmeye, gezmeye, görmeye
kesinlikle değer bir ülke. Muhteşem doğaya sahip bu güzel ülkeyi, benim gözümle beraber gezeceğiz.
Norveç Batı Avrupa’nın en kuzeyinde,
İskandinavya Yarımadasında yer alır. Krallıkla yönetilen bir ülke olsa da, kral
sadece sembolik hükumet başkanıdır.
Yaşam standartları ve kişi başına
düşen milli gelirleri, Avrupa Birliği ülkelerinden daha yüksek olan Norveç,
AB’ye girmemek için 1972 ve 1994’de AB hayır referandumları ile üyelik
teklifini reddeden bir ülke.
Norveç fakir bir ülke iken, 1970' yıllarından itibaren
petrol ve doğal gaz gelirleriyle zenginleşmiş ve dünyanın üçüncü büyük petrol
üreticisi olmuş. Dolayısıyla kişi başına gelirde dünya liderliğini eline almış.
Petrol ve doğal gaz rezervlerinin
zamanla tükeneceğinin farkında olan Norveç, gelecek yıllarda da refah
seviyesini devam ettirmek için petrol ve doğal gazdan kazandığı parayı
harcamayıp, kanunla kurulan petrol fonuna aktararak biriktiren bir ülke. Özenilecek
ve örnek alınacak çok güzel hareketler yapan Norveç, diye girizgah yaptıktan
sonra benim gözümle izlenimlerimi yazmaya başlıyorum.
Norveç gezimizi, yol üzerinde
görülecek birçok yerin olması ve manzaranın güzelliği nedeniyle arabayla
yapmayı planladık. Norveç’in doğusundan başlayıp, en batı ucundaki Bergen
şehrine gideceğiz. Planımızı başka bir yoldan geri dönerek, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında atom bombası projesi için ağır su üretiminin yapıldığı Rjukan
kasabasındaki İndustrial Workers müzesini ziyaret edip, Oslo’yu da gördükten
sonra gezimizi noktalamak şeklide oluşturduk.
Norveç’in kendine özgü zorlu doğa ve
arazi karakteri nedeni ile hazırlıklarımızı en ufak ayrıntısına kadar düşündük.
Çünkü dağ geçitlerinden, dolambaçlı ve kimi yerlerde tek araba geçişli daracık
yollardan, tünellerden ve dik uçurumlardan oluşan bir yolculuk yapacağız. Kasım
ayı olmasından dolayı yükseklere çıktıkça ne ile karşılaşacağımızı da henüz
bilemiyoruz.
Akşam saat 19.00 yola koyulduk. 14 –
15 saat gece yolculuğumuzdan sonra sabah Bergen’e varmayı planlıyoruz.
3 saat boyunca Norveç trafiği ile birlikte otoyolda devam ederken, zaman içerisinde araba sayısı azaldı, yerleşim yerleri bitti ve yol otobandan tek şeritli yollara dönüşmeye başladı. Norveç yıllarca deniz ve demiryoluyla ulaşımı sağladığı için karayoluna son yıllarda yatırım yapan bir ülke. Dolayısıyla bizim düşündüğümüz gibi kocaman otobanları yok. Norveç doğasına inanılmaz sahip çıkan ve dünyada arabalardan karbon vergisi alan tek ülke. Bu bilinçle hareketle doğayı bozmamak için de otoban inşa etmemişler.
3 saat boyunca Norveç trafiği ile birlikte otoyolda devam ederken, zaman içerisinde araba sayısı azaldı, yerleşim yerleri bitti ve yol otobandan tek şeritli yollara dönüşmeye başladı. Norveç yıllarca deniz ve demiryoluyla ulaşımı sağladığı için karayoluna son yıllarda yatırım yapan bir ülke. Dolayısıyla bizim düşündüğümüz gibi kocaman otobanları yok. Norveç doğasına inanılmaz sahip çıkan ve dünyada arabalardan karbon vergisi alan tek ülke. Bu bilinçle hareketle doğayı bozmamak için de otoban inşa etmemişler.
Norveç yüzölçümü olarak Avrupa’nın
beşinci büyük ülkesi olmasına karşın, nüfus yoğunluğu bakımından, Avrupa’nın en
küçük ülkesi ve insanların çoğu şehirlerde yaşıyor.
Dar yollardan yukarıya doğru tırmandıkça yolların karla kaplı olduğunu gördük. Yol boyunca Norveç’in vahşi ve kırsal görüntüsü yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı.
Dar yollardan yukarıya doğru tırmandıkça yolların karla kaplı olduğunu gördük. Yol boyunca Norveç’in vahşi ve kırsal görüntüsü yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı.
Yola çıkalı 7 saat oldu. Gece kilometrelerce
yol boyunca bir tane bile araba görmeyince hafiften tedirginlik yaşamaya
başladık. Buz tutmuş yollar çok dik bir şekilde yukarı - aşağı olmaya başladı ve biz de bu yollardan
pür dikkat inerek, çıkarak, dönerek olabildiğince hızlı bir şekilde bölgeden çıkmaya
çalışıyoruz.
Ayın gökyüzünü azıcık da olsa
aydınlatan bütün ışığını yutan devasa bir kar bulutu görünce “eyvahlar olsun
galiba saçma bir maceraya kalkıştık” diye birbirimize söylemesek de başımıza
gelecek olası durumlara karşı tedbirler düşünmeye başladık.
Türkiye’de 50 km sağa sola gidildiğinde muhakkak
bir yerleşim bölgesine ulaşılır. Saatlerce tırmanıyoruz ortalıkta ne bir ev,
ne bir otel, ne araba, kısaca yaşamla ilgili hiçbir emare yok. Belli ki çok
yükselmişiz, burada ağaç bile yetişmiyor.
Acaba yanlış bir yola mı girdik, biz nereye gidiyoruz böyle, bu dağın tepesine
nasıl geldik? Diye korkmaya başladık. Kısacası gece ıssızlığın içerisindeyiz,
kar yağıyor ve yerler buz. Bu çok korkutucu kombinasyonun ortasında, arabamız
bozulmasın diye dua ediyoruz. Acaba gerimi dönsek diye düşündük ama kat ettiğimiz
yol rezalet olduğu için ona da cesaret edemedik.
İskandinav mitolojisinde dağlardaki
mağaralarda yaşayan insan yiyen, yarı insan yarı hayvan yaratıkların, yani trollerin
yaşadığından bahsedilir.
Norveçli
gençlerin kendi kameraları ile canlı olarak çektiği, troll avı görüntülerinin
kayıtlarından oluşturulan, bir Norveç filmi izlemiştim. Filmde troll
görüntülerini çekmeyi başaran gençler, kaybolmuş ama kameraları bulunmuştu.
Filmde troll görüntülerinin kesinlikle orijinal olduğundan bahsediyordu. O zaman
filmi izlerken safsata bunlar diye gülüp geçmiştim. Şimdi gülemiyorum, çünkü filmin konu olduğu karanlık, uçsuz bucaksız dağlık bölgenin zirvesindeyiz ve kar
birikintilerinin oluşturduğu şekiller gözüme, karda yatan troll gibi görünmeye
başladı. Acaba bu dağlarda insanlar gece araba kullanmaya cesaret edemedikleri
için mi yollarda bizden başka insan yok.
Alacakaranlık saatlerinde zirvede
Moğol kulübelerine benzeyen barınakların yanından geçtik. Muhtemelen sığınma
barınağı olarak yapılmış. Bir dönem kuzey kutup dairesinde gittiğimiz bir
bölgede, bu tür Moğol kulübelerine rastlamıştım. Dağda ya da ormanda mahsur kalan insanların
barınması amacıyla yapılmıştı. İçerisinde yakacak ve kurutulmuş geyik eti vardı
ve hepsinin kapısı açıktı.
Nihayet havanın aydınlanması ile birlikte yüksek dağlardan
hızlı bir şekilde irtifa kaybederek, deniz seviyesine doğru inmeye başladık.
Yol kenarında bir tuvalet kulübesi.
İskandinavya’nın çim kaplı çatıları, doğanın ekolojik görüntüsü ve
sağladığı izolasyon avantajı nedeniyle, geleneksel İskandinav mimarisinin bir
parçası olmuş.
Norveç’teki dağ yolları
Norveç'te yolların tümü aynı sınıfta
değil, bir tarafta arabayı zar zor döndürdüğümüz yollardan, diğer tarafta da
mühendislik harikası yollardan geçiyoruz.
Dar, virajlı ve tünellerle dolu yoldan muhteşem
manzaralar eşliğinde fiyort boyunca, karayolu üzerinde Bergen’e ulaştık.
Hansa Birliği, Almanların ticaretlerini güvence altına almak için kurdukları bir birlik. Hansa birliği, korsanlara karşı önlem alarak deniz seferlerinin güvenliğini sağlamak amacı ile birçok liman ülkesinde kurulmuş. Bergen limanı da Hansa Birliğinin üslerinden bir tanesi olmuş. Liman boyunca uzanan rengarenk ahşap Hansa Evleri UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde yer alıyor. Üç katlı bu rengarenk evlerin altında hediyelik eşya satan dükkanlar ve kafeler var.
Limanda kurulan pazarın açık hava kısmında daha çok meyve, sebze, çiçek, el sanatları, ayaküstü atıştırmalık yiyecekler ve hediyelik eşya satılıyor.
320 metre yükselerek en
üst istasyona çıkıyor.
3 saat önce buralarda yaşanır mı
derken, şimdi Fiyort kenarından doğru yol alırken, vayy tam yaşanacak
yerler buralar, diyecek kadar zıtlıklar bölgesi.
Kıyı boyunca gördüğüm köy ve kasabalar,
sükuneti ve huzurlu görüntüsü ile Norveç’i simgeliyor.
Fiyortlar ülkesi Norveç’in kıyıları
Beni heyecanlara gark eden ve “yemin
ederim ki hayatımda gördüğüm en muhteşem bölge” dediğim fiyortlar.
Maalesef bu bölgenin fotoğraflarını
sis nedeniyle çekemedim. Fotoğraflardan bazılarını, Norveç’in tanıtım sayfalarından
aldım.
Buzul çağı zamanında buzulların
kayaları yontması sonucu oluşan vadilere,
deniz suyunun dolmasıyla meydana gelen bu coğrafi güzellik, bazı bölgelerde karanın 200 kilometre kadar içine giriyor.
Fiyordun, Türkiye'deki minik benzeri 2 km uzunluğundaki Sinop’taki Hamsiloz fiyordu.
Hayalimde yarattığım yerler
gerçekmiş diye şaşırdığım manzaralar, insanı ruhsal ve duygusal olarak başka
bir boyutta alıp götürüyor.
Dünyanın en güzel yerlerinden biri
olarak kabul edilen ve UNESCO'nun Dünya Miras Listesinde yer alan fiyortlarda en
önemli aktivite, tekne gazisi yapmak. Çünkü yüzlerce metre yükseklikten bıçak
gibi aşağıya inen kayalıklar, köpük köpük dökülen şelaleler, yılan gibi
kıvrılarak karaya girmiş deniz kısacası tek bir doğal alanda her şeyi var.
Denizden 600
metre yükseklikteki Pulpit Rock, yani Vaaz Kayası
dünyanın en nefes kesici izleme platformlarından biri olarak seçilmiş.
Manzarası akıllara durgunluk verecek kadar değişik ve güzel. Yükseklik
korkusu olanlar için ise oldukça ürkütücü.
Fiyortlarda tekne gezilerinin
dışında bisikletle geziler, yürüyüş ve kayak faaliyetleri düzenleniyor. Kışın
donmuş şelalelere tırmanan, adrenalin bağımlısı çılgınlar bile var.
Dünyada içme suyu ile ünlü olan Voss
kasabasında mola verip, Bergen’e devam edeceğiz.
Yol boyunca gördüğümüz sarp
kayalıklardan yüzlerce metre aşağıya dökülen irili ufaklı şelalelerin
görselliği muhteşem.
Voss'lular, Voss suyu saf ve Voss suyunun mineralleri hiç bir suda yok diyerek, sularını yere göğe sığdıramıyorlar.
Söylenen o ki; dağlardan süzülen
sular kum ve kaya katmanlarından süzülerek yeraltında toplanırmış. Su doğal
yollarla havayla da temas etmeden filtre olduğu için dünyanın en temiz
suyuymuş.
Gerçekten de su doğanın kalbinden
fışkırıyor.
Fakat voss’ta suya gereğinden fazla
bir değer vermişler. Zira suyu içerken ödenen para akla gelince “her derde deva
bu su” muamelesi yapmak geliyor insanın içinden. Arkadaşlarımın, “Madonna bile suyunu
voss’tan getirtiyormuş, artık sen de bize 1 şişe su getirirsin” diye sipariş ettikleri suyu da aldım.
Vikinglerin yaşadığı en son şehir olarak bilinen Bergen,
1070 yılında kurulmuş.
Günümüzde
kültürel etkinlikler
nedeniyle 2000 yılında Avrupa Kültür Başkent’liği yapmış güzel
bir şehir. Dünyanın en eski Orkestrası Bergen’in yerel orkestrası olan, Bergen
Filarmoni Orkestrasıymış .
Ayrıca dünyaca ünlü besteci Edvard Grieg ’de
bergen’in bağrından çıkmış.
Bergen’de gezilecek yerler, Vagen Koyu
bölgesi etrafında toplandığı için şehir gezimizi yürüyerek yapacağız.
Yürüyerek gezmek bir şehri keşfetmenin
en güzel yollarından biri olduğunu bildiğimiz için ilk durağımız, 15. yüzyılda Hansa
Birliği tüccarlarının ikamet ettiği, Hansa Evlerine yürümek oldu.Hansa Birliği, Almanların ticaretlerini güvence altına almak için kurdukları bir birlik. Hansa birliği, korsanlara karşı önlem alarak deniz seferlerinin güvenliğini sağlamak amacı ile birçok liman ülkesinde kurulmuş. Bergen limanı da Hansa Birliğinin üslerinden bir tanesi olmuş. Liman boyunca uzanan rengarenk ahşap Hansa Evleri UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde yer alıyor. Üç katlı bu rengarenk evlerin altında hediyelik eşya satan dükkanlar ve kafeler var.
Şehrin
cadde ve sokaklarının temizliği takdire şayan. Vallahi insan yerlere
ayakkabıya basmaya kıyamıyor, lütfen ayaklara bir terlik istiyoruz:))
Liman
bölgesi.
Vagen Limanı
Norveç ihracatının batıdaki merkezi olduğu kadar, Avrupa’nın en önemli
limanları arasında.
Limanda kurulan pazarın açık hava kısmında daha çok meyve, sebze, çiçek, el sanatları, ayaküstü atıştırmalık yiyecekler ve hediyelik eşya satılıyor.
Balık pazarındaki
camekanla kapatılmış olan alan, çeşitlilik ve görsellik açısından gezilmesi
gereken yerlerden. Balina eti, somon, morina gibi balık çeşitleri ve kabuklu
deniz ürünleri açısından çok zengin bir Pazar. Pişmiş deniz ürünlerinin
yenildiği pazarda fiyatlar çok pahalı olsa da izzet-i ikramı yarışı sayesinde
merak edilen tüm ürünlerin tadına bakılıyor. Özellikle balık çorbası burada
denenmesi gereken tatlardan.
Rüzgarda
kurutmuş Morina Balığı.
Somon ve
morina balıklarının yumurtlama alanı olan Norveç, balık üzerine geniş bir
mutfağa sahip. Balık haricinde geleneksel yemekleri Farikal, bizim lahana ile
yaptığımız kapuskanın, kuzu etiyle yapılmış şekli. Milli içkileri ise patatesten
damıtılarak yapılan aquavit’i.
Uluslararası
Balina Avcılığı Komisyonu balina etinin insan sağlığına zararlı olduğu
uyarısında bulunmasına rağmen ekonomik olduğu için olsa gerek, balina eti, kuzey
ülkelerinde yaygın olarak tüketiliyor. Biz yemedik ama deneyenler ciğerle
balığın karışımı bir tada sahip olduğunu söylüyorlar.
Norveçli
balıkçıların keşfettiği, balinanın yağından elde edilen, el ve vücut kremleri kozmetik
piyasasında oldukça fazla kullanılıyor.
Balık pazarının girişinde doldurulmuş
kutup ayısı.
Norveç’in kuzeyde hızla sayısı artan
kutup ayıları tehdit oluşturmaya başlayınca, kutup ayısı gözcüsü diye bir iş
alanı oluşmuş. İşe alınacak kişilerde aranan özellik, gerektiğinde ayıları
kaçırabilecek desibelli bir sese sahip olmakmış.
Bergen’i
yukarıdan görmek için 15 dakikada bir kalkan, Floibanen füniküleri ile Floyen
Dağı’na çıkacağız.
7–8 dakika
içinde dağa keçi gibi tırmanan floibanen, deniz seviyesinden
Cam
tavanlar ve panoramik pencereleri olan Floibanen, oldukça dik bir rampadan
tırmanarak tepeye çıkarken, onlarca kişiyi
yukarı çekiyor. Fren patlarsa arabayı tutabilene aşk olsun gibi düşünceler
beynime hücum etse de, Floen Tepesine çıkmanın cazibesi etkisinde kaldım ve
bindim.
Sonradan öğrendim
ki; arabalar son derece kapsamlı otomatik ve manüel fren sistemleleri ile
donatılmış. Bu fren sistemleri aşırı hız gibi olası bir problemde, birkaç
saniye içinde arabaları durduruyormuş.
Sürekli
yağmur yağan Bergen’de şansımıza hava çok açık ve pussuz olmasından dolayı,
şehrin muhteşem panoramik manzarasının fotoğraflarını çekebildim.
Bergen’in 1
saat önce gezdiğimiz yerlerini yukarıdan tanımaya çalışarak, Atlantik Okyanusuna
tepeden bakarak ve fotoğraf çekerek zamanımızı doldurduk.
Rjukan
üzerinden geri dönüş yolculuğumuz başlıyor. Rjukan Bergen’e 3 saat mesafede. Hava
kararmadan otelimize yerleşmeyi planlıyoruz.
Birbirine
asma köprülerle bağlanmış kara parçasından diğerine geçerken sonsuzluk hissi
veren sis bulutları, doruğu karlı dağlar, altımızda sakince duran deniz
manzarası, dönüş yolumuzu zevkli hale getiriyor.
Hava hafiften karamaya başladı ve
biz yine karla kaplı dağlara çıkıyoruz ve iniyoruz. Bu bölgede küçük yerleşim merkezleri
olsa da dağın başında her şeyden uzak, kış şartlarında yaşayan insanların da
olduğunu gördüm .Hem yaşam felsefelerine hem de cesaretlerine hayranlık duydum. Çünkü biliyorum ki, yılın büyük bölümü kar ve buz
ile kaplı yollarda ulaşım çok zor. Bu zor kış şartlarında yaşayan insanlar, köpeklerin çektiği kızakları kullanarak ulaşımlarını sağlıyorlar.
Önceki gezimizde biz de bu kızaklara binerek
bir bölgeden başka bir bölgeye gitmiştik. En önde lider bir köpek arkasında da
ikişerli üç sıra halinde bağlanmış köpekler, kızağımızı saatte 20 kilometre hızla koşarak
çekiyorlardı. O zamandan aklımda kalan tek şey, köpeklerin kızağı çekerken
sürekli pırt yapması ve bizim bu kokuya, yol boyunca maruz kalmamızdı:))
Şimdilik
dünyanın en uzun tüneli olan,1600 metre yükseklikteki dağ sırasının
altından, Bergen ile Oslo'yu birbirine bağlayan Lærdal tünelinden geçiyoruz. Şimdilik dedim çünkü çalışması şu an devam
eden İsviçre'deki Alp dağlarının altından geçen 57 km'lik tünel, önümüzdeki
yıllarda birinciliği Lærdal tünelinin elinden alacak.
Lærdal
tüneli 24,5 km .
Tüneli geçmek 25 dakika sürüyor ve bitmek bilmiyor.
Sonu
gelmeyecekmiş gibi devam eden bu tünelde insanlar, klostrofobiye yakalanmasınlar
diye olsa gerek, belli aralıklarda mavi lambalarla ışıklandırılmış kocaman
meydanlar yapılmış.
Tünelden
çıktığımızda hava kararmıştı ama önemli değil, otelde yerimizi ayırttık sıkıntı
yok derken, karşımızdaki ışıklı tabelada gideceğimiz istikametteki yolun kar
nedeniyle kapandığı, dolayısıyla alternatif yollara yönelmemiz gerektiği uyarısını gördük. Alternatif yol araştırırken insanların şu şekilde uyarıldığını da okuduk.
Bölgedeki
koşullara alışık değilseniz bu yollarda sürüş iyi fikir olmayabilir. Kötü
havalarda buzlu ve karanlık yollarda 14 saat, sizin için zor olabilir.
Norveç’te şehirlerarası yolların kalitesiz olduğunu aklınızdan çıkartmayın. Kış
sezonunda dağları geçmeyi planlıyorsanız, yollar genellikle hava koşulları
nedeniyle kapalı olabilir. Bu nedenden dolayı yedek yakıt, sıcak giysiler,
yiyecek ve içecek bulundurun. Karlı ve soğuk koşullarda sürüş için yeterli
becerilere sahip olun. Bazı yollarda cep telefonu kapsama alanı dışında
olduğunu aklımızda tutun. Her zaman gitmeden önce dağ yollarında gün ve
saatleri ile ilgili özel bilgiler edinin.
24.5 kilometrelik
tünelden tekrar geçerek geri dönmek zorunda kaldık. Tünelden çıktığımızda Rjukan'a
giden diğer yolun da yarım saat içinde kapandığı uyarısı bize bayağı bir panik yaşattı.
Resmen kış ortasında dağda mahsur kaldık. Bu bölgelerde ha deyince otel de bulunmuyor ki. Bulunsa bile sessizliğin ortasındaki ne olduğu belli olmayan
yerlerde kalamayacağımızı biliyoruz. Karar verdik ve Rjukanı iptal edip,
geldiğimiz yola razı olup, bütün gece araba kullanarak, bir an önce geri
döneceğiz. Norveç’te kış koşullarında yaşamanın ne kadar zor olduğunu, uygulamasını
yaşayarak öğrenmiş olduk.
24.5 kilometrelik
tünelden 1,5 saat içerisinde üç kez geçerken tünel sendromu yaşamadığımıza dua
ederek, gördüklerimizin ve yaşadıklarımızın eşiğinin ne kadar yüksek olduğuna
konuşarak ve şaşırarak Norveç gezimizi sonlandırdık.
Norveç’le ilgili
akılda kalanları düşündüğümde;
En uzun
tünel, En temiz su, En bozulmamış doğa, En uzun fiyort, En eski Filarmoni
Orkestrası, En yaşanası
ülke, kişi başına gelirde En birinci... gibi birçok Enlerden sadece birkaçı.
Başka
gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın.
Benim
gözümle zuhal Şen