Planımız gece
Pamukkale’de kalıp, sabah Leodikya Antik kentine gideceğiz. Akşam geç
saatte, Pamukkale’ye geldik ve pek etrafa bakamadan, rasgele bir otele
yerleştik.
Otelde gün ağarırken
doğanın gürültüsü ile uyandım. Doğanın gürültüsü olur mu? Demeyin. Hiç nefes
almadan öten horoz, beni nefessiz bıraktı. Aha tıkandı, aha tıkanacak diye
dikkat kesilmekten uykum kaçtı. Sonra gerçekten aniden sesi kesildi. Meğer
ötüşünün sonlarına doğru nefesi tükenir, bayılırmış hayvancağız.
Sabah kahvaltıda otel
sahibi, bize biraz Pamukkale’yi anlattı. Söylediğine göre Pamukkale’nin kızı,
tozu ve horozu meşhurmuş. Ayrıca Denizli'nin alemi farikası olan Denizli
Horozunun, ses özelliklerinden bahsetti. Mesela horozun sesi tonuna göre ince,
davudi, niteliğine göre de net ses, hüzünlü ses, cırtlak ses, dalgalı ses yani
alaycı olmak üzere çeşitleri varmış.
Yanımda duran, Leodikya'da çalışan, güvenlik görevlisi Taner. Kendisi Denizli’nin yerlisi ve 6 ay önce, Leodikya Antik Kenti'nde göreve başlamış. İşini çok sevdiğini ve Leodikya Antik Kentinde çalıştığı için de ayrıca şanslı olduğunun söylüyor. Laodikya Kenti tarihini, turist getiren rehberleri iyi dinleyerek ve çok okuyarak öğrenmiş. Bizi Laodikya Antik Kentinde, hem gezdirdi hem de gözlerini koca koca açarak, “ yaa muhteşem bir yer burası zamanın İstanbul’uymuş. Depoda kafası ve belden aşağısı olmayan bir vücut var, kollarındaki kıllar gerçek gibi. Meme uçlarını öyle bir yapmışlar ki hayret edersiniz” gibi kendine özgü ifadeleriyle bizi de heyecanlandırdı.
Laodikya Antik Kenti, Denizli’ye 6 km mesafede. Kazı çalışmaları, Denizli Müzesi ile birlikte Pamukkale Üniversitesi ekiplerince Celal ŞİMŞEK’in başkanlığında devam ediyormuş. Kazılar tamamlandıktan sonra Laodikya Antik Kenti'nin, ikinci Efes olacağı söyleniyor. Çünkü Laodikya kenti Hıristiyanlık için çok kutsal bir kentmiş. Laodikya Anadolu'nun en eski 7 kilisesinden birine sahip.
Kent M.Ö. 3. yüzyılda Suriye Kralı Antiokhos tarafından, eşi Laodike adına kurdurturmuş. Taner’le fotoğraf çektirdiğimiz yer, SuriyeCaddesi.
Laodikya’ daki tapınak A yapısının
tavanın üzerini camla kapatılmış. İçeriye girmek yasak ama camdan aşağısı
görünüyor. Taner Cumhurbaşkanı geldiğinde onunla beraber gezerken görmüş.
Söylediğine göre “mozaiklerden bir desenler yapmışlar şaşarsınız” diyor.
Laodikya’ daki kiliseyi önemli yapan özelliklerden
birisi, yerdeki mozaiklerde tanrının gözü olarak yorumlanan iki tane göz
olması. Maalesef bu mozaiğin fotoğrafını çekemedim. Foto internetten indirdim.
Tanrının Gözleri mozaiği, kiliseye
gelen insanları gözetleyip, koruduğuna inanılıyor.
Laodikya o dönemin tekstil merkeziymiş. Anlaşılan Denizli'nin
tekstil alanında ki başarısı geçmişten geliyor. O dönemde
Laodikya' da, fotoğrafta da görüldüğü gibi uzun, çok yumuşak ve siyah tüyleri
olan bir tür koyun ya da keçi yetiştiriliyormuş ve bu koyun ya da keçi
yünlerinden ürettikleri kumaşlar sayesinde, Laodikya'da tekstil endüstrisi
gelişmiş.
Laodikya Antik Kentinin ana
caddelerinin iki yanında dükkanlar varmış. Fotoğrafta balık satan dükkanın
kabartma tabelası görünüyor.
Fotoğraftaki bıçak kabartmasından
dükkan sahibinin bıçakçı olduğu anlaşılıyor. Bunların dışında, nar ve patlıcan
kabartmalı bloklar da yine antik kentin bahçesinde duruyor.
Laodikya Kentindeki Denizli’nin
sembolü olan horoz kabartması.
Demek ki Denizli Horozu M.Ö. 3. yy. dan bu
yana bu bölgede yaşayabilmiş ve ününe ün katmış. Denizli Horozunu
Pamukkale'de sokaklarda çok gördüm. Gerçekten de çok gösterişli bir hayvan.
Kovboy gibi paçalı ayaklara sahip. Bir de “buranın kabadayısı benim” der gibi
göğsünü çıkartıp, ortalıkta çalım satıyor.
Eski tarihlerde şarap, bolluğun ve bereketin simgesi olduğu için Laodikya Antik kentinde de, sosyal yaşama işlemiş olduğu kalıntılardan belli. Yaşadıkları bölgelere, şarabı uzun süre saklamak için 16 derece soğukluğu muhafaza eden kuyular yapmışlar.
Eski tarihlerde şarap, bolluğun ve bereketin simgesi olduğu için Laodikya Antik kentinde de, sosyal yaşama işlemiş olduğu kalıntılardan belli. Yaşadıkları bölgelere, şarabı uzun süre saklamak için 16 derece soğukluğu muhafaza eden kuyular yapmışlar.
Laodikya Antik Tiyatrosu ve arka
planda Pamukkale görünüyor. Söylediğine göre iki kent birbirine
tünelle bağlıymış ve 200 metrelik bölümü açılmış.
Satranç oyunun çok eski tarihlerden
bu yana oynandığının kanıtı olan, antik kentten çıkarılan satranç taşı.
Antik kentte dolaşırken taşın
üzerinde güneşlenen kertenkele desem değil çünkü bayağı büyük, İguana desem
değil, timsah yavrusu hiç değil tuhaf bir yaratık gördüm. Sonradan öğrendim ki
evrim geçirmemiş bir kertenkele cinsiymiş. Sadece bu bölgede yaşıyormuş.
Kafasını da yukarı aşağı oynatabiliyormuş. Ne tesadüf değil mi, benim
objektifime yakalanması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder