Altınova,
isminden de anlaşılacağı gibi ova bir arazi üzerine, Bulgaristan’dan göç eden,
40 kadar ailenin yerleşmesiyle kurulmuş. Atatürk 1934 yılında Altınova’ya
geldiğinde sapsarı buğday başaklarını görünce, buranın adı Altınova olsun
demiş.
Yazlıkçıların
çok olduğu Altınova’nın, 11 km uzunluğunda sahili var. Hava açık olduğunda
sahilden, Midilli Adası tüm heybetiyle görünüyor.
Altınova’nın
doğal kum yarımadası, köprü ile karaya bağlanmış. Köprüden oltalarını atıp,
balıklara “Haydi güzelim ordasın biliyorum gel” diye mutluluktan balıklarla
konuşan insanlar var. Yok, tek iğneli takımımı mı, yoksa dört iğneli dip
oltasını mı atsam diye hava atıp, bir taraftan da Altınova’da yaşadıkları için
gururlanıyorlar. Gelip alıcam o oltanı elinden..
Bir çuval kefal
yakalamış pehhhh. Çuvalında kefaller, ayağında sarı sarı çizmeler. :)
Neyse bu kadar kıskançlıktan sonra Sarımsaklı’ya doğru devam edelim.
.
Sarımsaklı
Plajı Ayvalık’a 8 km mesafede. Plajın uzunluğu 7 km, eni ise 100
mt. Mayıs ayı olduğu için bu kadar sakin. Eminim sezonda bu plajda havlu
serecek yer kalmıyordur.
Akşam
Sarımsaklı’ya geldiğimizde kara bulutlar bir araya toplanmış ve aşağıya doğru
sarkmaya başlamıştı. Deniz de hafiften efelenince anladık ki bu gece
havada iyi bir aksiyon olacak. Hemen deniz kenarında bir otele yerleşip, plajı
şöyle acele bir sağa, bir sola yürüyüp odamıza çekildik.
Sabah kalkınca gördük ki,
otelin önü dizimize kadar suyla dolmuştu. Sarımsaklı’da yağmur hayatı felç
ediyormuş meğer.
Ayvalık
Burası
onlarca tost büfesinin bir arada bulunduğu, Ayvalık tostçular çarşısı. Sabah
tostunu girişte sağdaki ilk dükkan olan, ünlü -----Büfe’de yedik. Sonradan
öğrendim ki, üçüncü dükkan ----- Ayvalık Tostunu iyi yaparmış. Ayvalık
tostu; sucuk, sosis, kaşar ya da tulum peyniri, domates, turşu, ketçap ve
mayonezden yapılsa da her büfe kendi yorumunu katıyor. Her şey güzel hoş da
zeytinyağı memleketinde niye tostu margarinle yağlıyorlar anlamadım.
Ayvalık tostunun tost
ekmeği, nohut mayasından yapıldığı için hem çıtır çıtır hem yumuşak ve tadı
farklı. “bu tost ekmeği nerde satılıyor yahu” diyerek ara sokaklara gire çıka
toptancısını buldum ve aldım.
Ayvalıktaki
özellikle lor tatlısıyla meşhur ünlü---- Pastanesinde tatlıyı, öğlene kadar yedin
yedin. Öğleden sonraya kaldın, tepsilerin hepsi bomboş. Çünkü her gün Midilli
Adasından alışverişe gelen komşularımız, lor tatlısını tepsi tepsi evlerine
taşıyorlarmış.
Talatplaşa
Caddesi’ndeki ----Pastanesi ile -----Tatlıhanesi Türkiye’nin dört bir
tarafından gelenlerin Ayvalık’ta buluşma merkezi olmuş. Ayvalığa gelip bu
mekanlara uğramamak olmaz. ----- Tatlıhanesi’nin tescilli sakızlı
kurabiyesinden, yol boyu acıkırsak yeriz diye, paket yaptırıp yanımıza aldık ve
Cunda Adasına doğru yola koyulduk. Kurabiyelerdeki gül kokusu ve sakız aroması
iştah canavarını coşturmuş olmalı ki, Cunda’ya gelinceye kadar, kurabiyeleri
yiyip bitirmiş. Kurabiyelerde şeker yerine üzüm suyu, nebati yağ yerine de
zeytinyağı kullanıyorlarmış. (yeni çıkan yasaya göre reklam olmasın diye, maalesef isim veremiyorum. Ama bölgeye giderseniz sorun. Herkes aynı pastaneleri işaret edecektir muhakkak.)
Cunda Adasına karadan
kurulan köprüden geçerek geldik. Ayrıca Ayvalıktan yat turları ile denizden
diğer adaları gezerek de ulaşılabiliniyor.
Cunda’da Rumlardan kalan
tarihi yapılar, kilise ve manastırlar koruma altına alınmış.
--- Kahve’nin dibekle
dövüp toz haline getirdikleri, damla sakız aromalı kahvesi güzeldi. --- Kahve logolu
fincanları da oldukça şıktı.
Cunda restoranlarında
deniz mahsullerinin yanında bin bir çeşit ege otlarından yapılan salata ve
mezeler, sokağa bakan vitrinlerde böyle teşhir ediliyor.
Restoranların önündeki kedi ve köpekler bir arada yaşamamın yolunu bulmuş. Kediler beden dillerinin, köpekler tarafından yanlış algılanacağını düşünüp, kuyruklarını altlarına toplayıp, hiç kıpırdamadan uslu uslu oturuyor.
Restoranların önündeki kedi ve köpekler bir arada yaşamamın yolunu bulmuş. Kediler beden dillerinin, köpekler tarafından yanlış algılanacağını düşünüp, kuyruklarını altlarına toplayıp, hiç kıpırdamadan uslu uslu oturuyor.
Cunda Adası’nda sahil
kıyısını, restoranlar ve sağına soluna çirkin eklentiler yapılmış çay bahçeleri
tutmuş.
Yolumuzun üzerindeki Türkiye’nin en büyük ve eski tatil sitesi olan, Artur Tatil Sitesi’ni görmeden geçemedik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder