18 Haziran 2013 Salı

Altınova,Sarımsaklı,Ayvalık,Cunda

Altınova, isminden de anlaşılacağı gibi ova bir arazi üzerine, Bulgaristan’dan göç eden, 40 kadar ailenin yerleşmesiyle kurulmuş. Atatürk 1934 yılında Altınova’ya geldiğinde sapsarı buğday başaklarını görünce, buranın adı Altınova olsun demiş.
Yazlıkçıların çok olduğu Altınova’nın, 11 km uzunluğunda sahili var. Hava açık olduğunda sahilden, Midilli Adası tüm heybetiyle görünüyor.

Altınova’nın doğal kum yarımadası, köprü ile karaya bağlanmış. Köprüden oltalarını atıp, balıklara “Haydi güzelim ordasın biliyorum gel” diye mutluluktan balıklarla konuşan insanlar var. Yok, tek iğneli takımımı mı, yoksa dört iğneli dip oltasını mı atsam diye hava atıp, bir taraftan da Altınova’da yaşadıkları için gururlanıyorlar. Gelip alıcam o oltanı elinden..
Bir çuval kefal yakalamış pehhhh. Çuvalında kefaller, ayağında sarı sarı çizmeler. :)

Neyse bu kadar kıskançlıktan sonra Sarımsaklı’ya doğru devam  edelim.
.
Sarımsaklı Plajı Ayvalık’a 8 km mesafede. Plajın uzunluğu 7 km, eni ise 100 mt. Mayıs ayı olduğu için bu kadar sakin. Eminim sezonda bu plajda havlu serecek yer kalmıyordur.
Akşam Sarımsaklı’ya geldiğimizde kara bulutlar bir araya toplanmış ve aşağıya doğru sarkmaya başlamıştı. Deniz de hafiften efelenince anladık ki bu gece havada iyi bir aksiyon olacak. Hemen deniz kenarında bir otele yerleşip, plajı şöyle acele bir sağa, bir sola yürüyüp odamıza çekildik.
Sabah kalkınca gördük ki, otelin önü dizimize kadar suyla dolmuştu. Sarımsaklı’da yağmur hayatı felç ediyormuş meğer.
Ayvalık
Burası onlarca tost büfesinin bir arada bulunduğu, Ayvalık tostçular çarşısı. Sabah tostunu girişte sağdaki ilk dükkan olan, ünlü -----Büfe’de yedik. Sonradan öğrendim ki, üçüncü dükkan ----- Ayvalık Tostunu iyi yaparmış. Ayvalık tostu; sucuk, sosis, kaşar ya da tulum peyniri, domates, turşu, ketçap ve mayonezden yapılsa da her büfe kendi yorumunu katıyor. Her şey güzel hoş da  zeytinyağı memleketinde niye tostu margarinle yağlıyorlar anlamadım.
Ayvalık tostunun tost ekmeği, nohut mayasından yapıldığı için hem çıtır çıtır hem yumuşak ve tadı farklı. “bu tost ekmeği nerde satılıyor yahu” diyerek ara sokaklara gire çıka toptancısını buldum ve aldım.
Ayvalıktaki özellikle lor tatlısıyla meşhur ünlü---- Pastanesinde tatlıyı, öğlene kadar yedin yedin. Öğleden sonraya kaldın, tepsilerin hepsi bomboş. Çünkü her gün Midilli Adasından alışverişe gelen komşularımız, lor tatlısını tepsi tepsi evlerine taşıyorlarmış. 
Talatplaşa Caddesi’ndeki ----Pastanesi ile -----Tatlıhanesi Türkiye’nin dört bir tarafından gelenlerin Ayvalık’ta buluşma merkezi olmuş. Ayvalığa gelip bu mekanlara uğramamak olmaz. ----- Tatlıhanesi’nin tescilli sakızlı kurabiyesinden, yol boyu acıkırsak yeriz diye, paket yaptırıp yanımıza aldık ve Cunda Adasına doğru yola koyulduk. Kurabiyelerdeki gül kokusu ve sakız aroması iştah canavarını coşturmuş olmalı ki, Cunda’ya gelinceye kadar, kurabiyeleri yiyip bitirmiş. Kurabiyelerde şeker yerine üzüm suyu, nebati yağ yerine de zeytinyağı kullanıyorlarmış. (yeni çıkan yasaya göre reklam olmasın diye, maalesef isim veremiyorum. Ama bölgeye giderseniz sorun. Herkes aynı pastaneleri işaret edecektir muhakkak.)
Cunda Adasına karadan kurulan köprüden geçerek geldik. Ayrıca Ayvalıktan yat turları ile denizden diğer adaları gezerek de ulaşılabiliniyor.


Cunda’da Rumlardan kalan tarihi yapılar, kilise ve manastırlar koruma altına alınmış.


Fotoğraftaki beyaz bina, 200 yıllık --- Kahve binası.
--- Kahve’nin dibekle dövüp toz haline getirdikleri, damla sakız aromalı kahvesi güzeldi. --- Kahve logolu fincanları da oldukça şıktı.

Cunda restoranlarında deniz mahsullerinin yanında bin bir çeşit ege otlarından yapılan salata ve mezeler, sokağa bakan vitrinlerde böyle teşhir ediliyor.
Restoranların önündeki kedi ve köpekler bir arada yaşamamın yolunu bulmuş. Kediler beden dillerinin, köpekler tarafından yanlış algılanacağını düşünüp, kuyruklarını altlarına toplayıp, hiç kıpırdamadan uslu uslu oturuyor.
Cunda Adası’nda sahil kıyısını, restoranlar ve sağına soluna çirkin eklentiler yapılmış çay bahçeleri tutmuş. 
Yolumuzun üzerindeki Türkiye’nin en büyük ve eski tatil sitesi olan, Artur Tatil Sitesi’ni görmeden geçemedik.

Artur Mayıs ayında sesiz ve bomboş. Issızlığın, kocaman çam ağaçlarının ve doğayla uyumunun cazibesiyle kendimi emlakçının önünde satılık yazlık, telefonlarını kaydederken buldum.
Artur’un Güvercinlik, Gemiyatağı ve Martı Koyu olmak üzere mavi bayraklı üç koyu var.

Hiç yorum yok: