24 Kasım 2013 Pazar

Batum - GÜRCİSTAN

Gürcistan Batum, Hopa Sarp Kapısından 20 km.lik bir uzaklıkta. Batum’a direk uçakla gidilebileceği gibi yine uçakla Trabzon’a, Trabzon’dan da,  araba kiralayarak Hopa Sarp sınır kapısına kadar gelip, daha sonra da yürüyerek sınır kapısından geçip, taksiyle Batum merkeze ulaşılabilir.
Ayrıca Batum’a özel araçla da gidilebilir ama sınır kapısından giriş çıkış için biraz sabır lazım. Özellikle bayramlarda saatlerce kapıda bekleme ihtimali yüksek. Gürcistan, TC vatandaşları için pasaportsuz sadece kimlikle girilebilen bir ülke. 
Bu gezide Batum Şehri yapılarını, sokaklarını ve yemeklerini  benim gözümle sizlerle paylaşacağım.
Batum’da gezilecek yerler merkezde olduğu için yürüyerek gezilebilir ve çok detay yapılmayacaksa, yatmadan bir günde bitirilebilir. Fakat Batum’u, sahildeki ışık gösterileri ve rengarenk ışıklandırılmış binaları ile gece görmek lazım.
Gürcülerin Türkiye’ye gelip çalışmışlığı ya da mal getirip götürmüşlüğü olduğu için çat - pat da olsa Türkçe konuşuyorlar.

Batum, Gürcistan’ın batı kıyısı olduğu için Gürcistan’ın tatil bölgesi olmuş. Geleceği önceden gören dünyanın marka otelleri, Batum’da merkeze gösterişli ve lüks binalarını yapmışlar. 

Batum yeniden kurulan bir şehir. Mimarisi ile dikkat çeken yeni binaların yanı sıra, eski binalar da restore edildiği için Batum’da her yer inşaat. Merkezdeki yeni yapılaşmada, 1800 yılların Avrupa mimarisinden esinlenmiş olduklarından dolayı, merkezdeki meydanın adını da Avrupa Meydanı koymuşlar.

Sovyet Rusya döneminden kalan ve içinde yaşayan insanlara satılan eski yıkık dökük binalar, geçmişi unutmayalım der gibi şık yapılarla aynı bölgede.
Gürcistan alfabe olarak, Gürcü Alfabesi kullanıyor.
 İki bin yıllık alfabe.
Gürcü alfabesi, dünyadaki en eski 14 alfabeden birisi. Gürcüler dillerini koruma konusunda çok hassaslar. Alfabeleriyle o kadar gurur duyuyorlar ki, şehrin merkezinde bir alfabe kulesi bulunuyor. Kulede, alfabenin 33 harfi  sarmal olarak yukarıya yükseliyor.


Alfabe kulesinin tepesindeki yapı dönüyor ve  restoran olarak kullanılıyor.
  Eski Postane Binasının, gündüz ve gece ışıklandırılmış hali.
 
Acara Devlet Parlamento Binasının, gece ışıklandırılmış hali.
İhtişamlı binaların dışları, gece rengarenk ışık oyunları ile rüya gibi bir görüntüye sahip oluyor. Batum’da binalar inşaat halinde bile olsa, ışıklandırılması mecburiymiş.
Batum Adalet Sarayı.
Rehberimizin anlattığına göre yapının düz olan kısmı beyaz temiz bir kağıdı, yüksek olan yapı da kalemi simgeliyormuş.
Adalet toprağa aksın ve herkese eşit dağılsın diye, ters çevrilmiş süt şişesi şeklinde yapıldığı da söyleniyor. 
Tiyatro Binası
Batum meydanları heykellerle süslenmiş.
Meydandaki altın postu heykeli gücü, egemenliği ve dünya liderliğini temsil ediyormuş. Mitolojide bu altın postu yenen kişinin, dünya lideri olacağına inanılıyormuş.
Meydandaki Poseidon Heykeli.
Barum’da, sahildeki havuz fıskiyeleri sahne perdesi olarak kullanılıyor.   Metrelerce uzunluğundaki bu su perdesinin üzerine yansıtılan, bale ve oryantal yapan dansçıların dev hayalet görüntüleri çok etkileyici.  
Akşam yağmur yağıyor olmasına rağmen sahil parkı çok kalabalıktı. Belli ki akşamları Batum halkı, sahil parkındaki birçok havuzda müzikle uyumlu su gösterilerini seyrederek zaman geçiriyor. 
Batum’da  arabalar ve yayalar için neredeyse büyük kavşaklarda dahi, trafik lambası yok.
Hep ıslaklar,
Batum halkı, aralıksız yağan yağmura o kadar alışmış ki yağmurdan kaçmıyor ve sürekli ıslanıp kuruyorlar. Bizi gezdiren rehbere "bu kadar yağmurda nasıl yaşıyorsunuz?" diye sordum. Bana verdiği cevap "bütün gün şemsiyeyle dolaşamayacağımıza göre, yağmur yağmıyormuş gibi davranıyoruz" oldu.
Piazza meydanındaki saat kulesi.
Oldukça zengin olan Gürcü mutfağındaki yemekler, bizim damak tadımıza çok yakın.
Gürcistan’da et ucuz olduğundan olsa gerek her yemekte muhakkak kullanılıyormuş. Etler çeşitli soslarla ve değişik pişirme teknikleriyle masaya geliyor. Yoğurt ve peynirden yapılan çeşit çeşit mezeler ve geleneksel kahçapuri ekmekleri, muhakkak olmasa olmazlardan. Ayrıca Gürcü mantısı, havyar, tavuk salatası ve bol ceviz ile yapılmış sıcak - soğuk yemekler, Gürcü mutfağının ne kadar zengin olduğunu gösteriyor.
Gürcülerin özellikle Batumi Kava dedikleri kumda pişen kahvesi, oldukça meşhur. Yine geleneksek bir içecekleri, Gürcüce söylenişiyle lemonat, armut suyuyla yaptıkları harika bir gazoz.
Akşam yemeği, gürcüler için çok önemliymiş. Kadınlar bütün gün neredeyse akşam yemeği ritüeli için hazırlık yaparmış. Masa donatılır ve geç saatlere kadar toplanmazmış. Özel gün yemeklerinde masada, tamada denilen sofra lideri olurmuş ve masanın en başına oturup, o söz vermediği sürece kimse konuşamazmış.

Gürcistan, komünizmle yönetildiği zamanlarda herkes aynı model evlerde yaşıyor, aynı model giyiniyor, yarış yok, rekabet yok. Hastalanırsam şuracığa üç beş kuruş atayım yok. Hala komünizmin  etkisinden çıkamamış olan halk, öyle günlük hatta saatlik yaşıyorlarmış ki, rehberin anlattığı olaylara inanamadım. Mesela taksiye binince taksici soruyormuş " nereye gideceksin" diye. Diyelim Batum’un güneyinde 30 km.lik mesafeye gidecek. En yakın benzinciye yanaşıp, 30 km. lik benzin doldurup onunla yolcusunu götürüyormuş. Sonra başka biri bindi, yine aynı şekilde benzinciye girip, o kadar km.lik benzin alıyorlarmış. Günde binen müşteri sayısı kadar benzinciye giderlermiş.
Gezerken cadde üzerinde hediyelik eşya satan dükkanlardan birine girdik. Bir sürü insan içeriye daldık. Ona elle, buna bak, şu kaç Lari, bu ne işe yarıyor acaba diyerek, dükkanda bir ciro patlaması yaratmak üzereyiz. Bu kadar insan gelmiş hediyelik eşya alacak, bu dükkanın sahibi nerede? Dükkan sahibini biraz gözlerimle aradıktan sonra baktım ki masasında arkasına yaslanmış, ayaklarını da uzatmış, öyle seyirci gibi bize bakıyor. Beğendiğimiz eşyayı raftan alıp, yanına götürüp, " bu kaç Lari, bundan başka var mı?" diye kendi işimizi kendimiz görerek, mal satın aldık. 
 
1970 yılının üç tekerlekli efsane arabası Triportör, Batum sokaklarında.
Müzeden birkaç fotoğraf.
Karadeniz’de yakalanmış dev balina iskeleti.

5000’den fazla bitki türünün bulunduğu Avrupa’nın 2. büyük botanik bahçesine geldik. Yanımdaki kareli gömlekli olan bey, bize bahçeyi gezdirecek olan, uzun yıllardan beri  Gürcistan’da yaşayan bir Türk.
Yöreye özgü bitkilerin dışında, 5 kıtadan getirilen yüzlerce çeşit bitki ve ağaçlar burada birlikte yaşıyor. Botanik bahçesinde dev Ladin, Pavlonya, Sakura gibi ağaçların yanında yüzlerce çeşit gül bitkisi ve çiçekler, insanın aklını başından alıyor.

Başka gezilerde buluşmak üzere hoşça kalın. 

Benim gözümle zuhal Şen

20 Haziran 2013 Perşembe

ÇANAKKALE,Gelibolu


 Çanakkale Arkeoloji Müzesinden başlayarak Çanakkale merkezi gezip, gece kalacak bir yer bulduktan sonra sabah erkenden Gelibolu Yarımadası Şehitliği'ne gideceğiz.

Çanakkale binlerce yıldan beri medeniyetlerin yerleştiği, mitolojik olayların yaşandığı, uzak ve yakın tarihinde kanlı savaşların olduğu, çok önemli, gizemli ve modern bir şehir. Dünyanın ilk boğaz köprüsünün Çanakkale boğazında kururmuş olmasından dolayı da ilklerin şehri. İlk boğaz köprüsünün ilginç hikayesi şöyle, 
Pers Kralı MÖ 486 Avrupa’yı fethetmek için boğaza bir köprü kurulmasını emretmiş. Keten lifi ve papirüs lifini kullanarak köprü yapılmış. Fakat İki kıtayı birleştiren bu köprü, açılış sırada çok şiddetli bir fırtınaya maruz kalmış ve koparak parçalanmış. Bu olaya çok kızan hükümdar, boğazın sularının döverek cezalandırılmasını istemiş. Adamlarına denize 300 kırbaç vurulmasını, kızgın demirle  dağlanmasını, köprüyü yapanların da kellerinin alınmasını emretmiş.
Daha sonraki yıllarda savaş gemilerini halatlarla birbirine bağlayarak, Dünya’nın ilk yüzen boğaz köprüsünü yapıp, karşıya geçmeyi başarmışlar.

 Çanakkale Arkeoloji Müzesinden birkaç fotoğraf.
Biga ilçesinden çıkartılan Polyksena Lahdi, 2000 yıllık tarihi ile bilinen en eski lahit. Lahdin üzerindeki kabartmalar, mitolojide öldürülen bir kızın hikayesinin anlatıyor.
Afrodit heykeli
İmparator Hadrian
Çanakkale’nin simgesi olan saat kulesi, limana yakın bölgede. 1897 yılında Cemil Paşa tarafından yaptırılmış. Sponsoru  İtalyan Konsolos Vitalis adında bir hayırsevermiş. Ölmeden önce şehre su getirilmesini ve merkeze bir saat kulesi yapılmasını vasiyet etmiş. 
Çanakkale türküsünde adı geçen Aynalı Çarşı, Çanakkale’nin merkezinde.
Eskiden Aynalı Çarşı’daki dükkanlarda, atlar için süs eşyaları ve ayna denilen at gözlükleri satılılığı için çarşıya Aynalı Çarşı denmiş. Çarşıda  "Dur Yolcu" yazısı, Şehitler Anıtı ve Truva Atı gibi hediyelik eşyalar satılıyor. Turistik hediye olarak  Çanakkale’ye ait yöresel çok fazla ürün yok. Çarşıdaki dükkanlarda, genelde Çin malı incik boncuk satılıyor.
Çarşıda Canım Yengem, Canım Gelinim havluları hemen hemen tüm dükkanların önünde satılıyor.
 
Merkezde yediğimiz balık ekmeğin tadı o kadar iyiydi ki aklıma geldikçe yutkunup duruyorum. Ekmeğin arasındaki balık, Sardalya balığı. Bu balığın bu kadar lezzetli olmasının sırrı nedir diye sordum soruşturdum ve öğrendim ki, Çanakkale’de Sardalya Balığını maden suyu, yumurta, un ve tuz karışımı ile yaptıkları sosa batırılıp, öyle kızartırlarmış.
  Çanakkale’ye özgü Höşmerim denilen   peynir  helvasını  merkezde birçok yerde yemek mümkün. İstenirse üzerine dondurma da konuluyor.
Koyun, keçi sütü karışımı taze peynir, irmik ve şekerle yapılıyor. Tatlı sıcak yenirse tadına doyum olmuyor. Sade peynir helvası, fırınlanmış peynir helvası, cevizli fırınlanmış peynir helvası, Antep fıstıklı fırınlanmış peynir helvası gibi değişik alternatifleri var.
  Çanakkale İskelesi’nden arabalı feribotla Gelibolu Yarımadası’ndan Kilitbahir’e doğru yola çıktık. Kilitbahir Köyü, Çanakkale’nin tam karşısında ve boğazın en dar kısmında kurulmuş.
 
 Bu topraklarda yerli ve yabancı binlerce askerin yatıyor olduğunu düşününce insanın tüyleri diken diken oluyor. Binlerce askerimizin şehit olduğu bu topraklarda yaşamanın minnettarlığı, dua etmekten başka nasıl ödenir, diye düşündüm durdum.
Kilitbahir’in yamacındaki Dur Yolcu Anıtı 1960 yılında Seyran Çebi, Halil Onan’a ait olan Dur Yolcu şiirinden bir dize ekleyerek oluşturmuş.
DUR YOLCU          
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!…
Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!…
NECMETTİN HALİL ONAN
  Eceabat İlçesinin bir köyü olan Kilitbahir’daki yonca biçimindeki kale 1452 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Kale 1980 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Korunması Gereken Kültürel Varlıklar listesine alınmış. 

Eşim yıllar önce savaşın anıları ve izleri ile dolu olan şehitliğin perişan halini görmüş. Bu seferki ziyaretimizde, ihmal ve bakımsızlık manzarasından kurtarılmış olduğunu görünce bayağı bir sevindi. O kadar sahipsizmiş ki, yağmur yağdığında kemikler ortaya çıkıyormuş. Ben şehitliğe ilk defa geldim. Proje tamamen bitmemiş olmasına rağmen çok gururlandım ve şehitlerimize gereken değer verildiği için başım dik dolaştım. Yeniden çevre düzenlemeleri yapılmış. Zarar gören mezarlar onarılmış, sembolik olan şehitlikler yerine gerçekleri yapılmış, savaşı ve şehitlerin kahramanlıklarını anlatan bilgi levhaları konmuş, pek çok yeni müze açılmış. Yeni açılan Çanakkale Destanı Tanıtım Merkez’inde Çanakkale Savaşını, sinema filmiyle gelen ziyaretçilere gösteriliyor. Yollar yeniden asfaltlanmış, ağaçlandırılmış, çiçeklendirilmiş, temizlenmiş. Kısacası şehitlik bu haliyle ziyarete gelenlerin takdirlerini topluyor.
 
  Şehitlik ziyaretine, Çanakkale Savaşlarında kahramanlık olaylarının anlatıldığı, Şehitler Abidesi Rölyefinin bulunduğu alandan başladık.

 Çanakkale savaşlarında şehit düşen yaklaşık 253 bin şehidimizi simgeleyen abide, Hisar Burnu üzerindeki tepe üzerine inşa edilmiş ve 1960 yılında açılışı yapılmış. Anıt 41.70 cm yüksekliğinde oldukça büyük ve görkemli. Abidenin denize bakan ayakları üzerindeki rölyeflerde deniz harekatı, karaya bakan ayaklarında ki rölyefte ise kara harekatını simgeleyen kabartmalar var.
  Fotoğraftaki yapı, bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen askeri yapı olan, Ertuğrul Tabyası. Ertuğrul Tabyası, 1895 tarihinden kalma. II. Abdülhamit döneminde yapılmış ve şimdi Korunması Gereken Kültürel Varlıklar listesinde. Tabyanın solunda görünen top namlusu üzerinde 1883 tarihi kayıtlı. Tarihe bakıldığında top, 120 yıldır aynı yerde önce vatan savunması, şimdilerde ise tarihi hatırlatma görevini yapıyor.
 Ertuğrul Koyu, İngilizlerin çıkarma harekatı düzenledikleri 5 koydan biri. Ertuğrul Koyu denilince Ezineli Yahya Çavuş ve 63 arkadaşı ile sergilediği direniş hikayeleri dillere destan olmuş. 2000 düşman askerine karşı 63 askerle sadece tüfek ve çok az sayıda mermi ile 12 saat boyunca direnmişler. Sahile döşedikleri dikenli tellerle ve kısıtlı silahlarıyla düşmanın çıkartma yapmasına engel olmuşlar.
 Anzak Askerlerinin günlüklerinde, fotoğraftaki bu denizin kıyıdan 50 m. içeriye kadar olan kısmının kıpkırmızı olduğu yazılmış.
İngiliz çıkartma gemisi kaptanı Edward Toms günlüğünde, çıkartmayı şöyle anlatmış;
Benim teknemin sahile yanaştığı yerde, çok sağlam dikenli teller vardı. Askerler botlarda ya da sahile yüzerken vuruluyorlardı. Belime kadar suya girdim, bir kayaya çarpıp tökezledim. Çıkıp sahile doğru koşarak dikenli tellerin altına yattım. Dikenli tellerin önü, hareketsiz kalmış bir sürü askerle dolmuştu. Yukarılardan aşağıya siperlerden, makineli tüfeklerden ateş yağarken, sağdaki siperlerden de bizlere ateş ediliyordu. Çıkan sesler müthiş, görüntü ise korkunçtu.
Çanakkale savaşında ölen İngilizler için, Gelibolu Yarımadası’nın en uç noktasına Helles Anıtı dikilmiş.
 
Ertuğrul Koyundaki tahta siperler.

Ezineli Yahya Çavuş Şehitliği.
Yahya çavuşun kahramanlığı ile ilgili şunlar yazıyor;
EZİNELİ YAHYA ÇAVUŞ
18 Mart 1915′te Dünyanın en büyük birleşik donanması ile saldırıp, deniz yolu ile Çanakkale Boğazını geçemeyeceğini anlayan düşman, deniz destekli kara harekatı yapmaya karar verdi. İtilaf devletleri, 25 Nisan 1915 sabahı yarım adanın bu civardaki beş bölgesine aynı anda çıkarma yapmayı planladı. Sabahın alaca karanlığında Seddülbahir Köyü sahili, donanmanın yoğun bombardımanı altında 2000′i aşkın düşman askerinin Albion ve Riber gemilerinden karaya çıkma mücadelesine sahne oldu. Yarımadanın uç kısmının kıyı savunması 9.tümene ait olup, komutanı Albay Halil Bey idi. 25 ve 26. Alaylardan oluşan bu tümenin iki günlük kaybı, 10 subay ve 1897 erin şehâdetidir.

26.alay ve 3.taburda görev yapan Yahya Çavuş’un tabur komutanı Binbaşı Mahmut Sabri’dir. Arkadaşlarının büyük bir kısmının şehit olmasına rağmen, düşmanı sahilde durduran bu kahraman takımdan sağ kalanlarla beraber Yahya Çavuş, yaralanan bacağını tüfeğinin kayışı ile bağlayıp, Alçıtepe bölgesine çekilmiş ve aynı bölgede şehit olmuştur.
  
 25 Nisan 1915 de Anzac’lar tarafından Arı Burnu’ndan yapılan çıkartma bu kumsaldan yapılmış. Şimdilerde Anzac Koyu olarak biliniyor. Anzac’lar Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerden oluşmuş bir kolordu ve 1.Dünya Savaşında İngilizlerin yanında yer alarak, Türk Ordusu'na karşı savaşmışlar. 25 Nisan’da başlayan kara savaşında binlerce Anzac Askeri Arı Burnu’nda hayatını Kaybetmiş. Bu nedenden dolayı Avustralya ve Yeni Zelanda’da 25 Nisan tarihi ulusal tatil olarak ilan edilmiş. Savaşta ölen Anzac askerleri anısına Conk Bayırı’na bir anıt dikilmiş.
İddiaya göre Anzac’lar yani İngilizler ve yeni Zelanda’lılar Gelibolu Yarımadasına gömülen askerlerini zaman içerisinde kendi vatanlarına götüre bilirlermiş  ama özellikle  götürmemişler. Çünkü işin içinde hesaplar varmış. Bu hesapları yapan İngilizler 1922 ve 1923 tarihleri arasında yapılan Lozan Konferansında, Gelibolu’daki şehitliklerimiz ve Anzac mezarları ile ilgili 436 hektarlık toprağın kendilerine verilmesini istemiş. Bak hele bak şu İngilizlere!. Bu isteklerini zaman zaman kendi mezarlarının zarar gördüğü gerekçesiyle gündeme getiriyorlarmış.

Anzac Askerleri, Sarı Bayır denilen karşıdaki tepeyi aşmak için bu bölgede canlarını vermiş ve bu topraklara gömülmüş.

Ölen askerlerin torunları her yıl 25 Nisan’da Gelibolu’ya dedelerini ziyarete geliyor.
Anıtta şunlar yazılı;
Burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz!
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat, rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1934
Burası Anzac Askerlerinin çıkarma yaptığı yer. Şu anda boşluk ve çimlik olan bu alanda Anzac’lar 25 Nisan’da anma töreni yapıyor.
“Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.” emrini uygulayan 57. Piyade Alayı düşmanı, Conk Bayırı’nda 628 kişilik askerinin tamamını şehit ederek durdurmuş.
Anzac Askerlerin günlüklerinde savaşın başka yönlerini anlatan yazılarını okuyunca hüzün ve gurur duygusunu aynı anda yaşamamak mümkün değil.
Anzac Askeri Franklin Morst günlüğünden;
Türklere doğru sesleniyorduk. Onlar siperlerin üzerine oturup konuşuyorlardı. Bizimkilerden birisi karşı tarafa gidip onlardan bir sigara tabakası aldı. Onlara not göndereceğimiz zaman, teneke bir periskopa taşla vuruyorduk. Onlar da bize teleskop sallayıp cevap verirlerdi. Bir başka gün bir Alman subayı Türk siperlerine yaklaşıyordu. Türkler, bizimkilere siperlerine girmelerini işaret etti. Bizimkiler hemen siperlerine girdiler. Biraz sonra ise makineli tüfek ateşi başladı. Doğaldır ki, kimseye bir şey olmadı. Bu Türk'ün savaşırken dahi ne kadar adil olduğu hakkında bir fikir verebilir.
(Gelibolu, 12 Eylül 1915)

“Çanakkale'de tarihin akışını değiştiren kahramanlar, bugün yarın her gün sonsuza kadar ruhunuz şad olsun” diye duamızı ettikten sonra, şehitlikten ayrıldık.